06 Temmuz 2009

Bad Timing


Bir Nicholas Roeg filmi.

Başrollerde Art Garfunkel , Theresa Russell ve Harvey Keitel.

Birbirlerini mafeden iki aşık. Ama birbirine aşık iki aşık. Sadece birbirlerini hak ediyor olmalırı ise kader. Zaten Viyana'da tanışıp aşk yaşayan iki Amerikalı nasıl izah edilir?



Dr.Alex üniversitede ders veren psikiyatri hocası, Milena ise Çek Cumhuriyetindeki kocasından ayrılıp Viyanaya gelen genç ve güzel bir kız. İkili bir partide tanışır ve Milena partiden ayrılmak isteyen Alex'e telefonunu verir. Alex ise "Gizemi neden yok edelim ki? Eğer tanışmazsak, her zaman mükemmel olması ihtimali olur" der. Gerçi Alex o partiden biraz önce ya da sonra ayrılmış olsaydı "Kötü Zamanlama" olacaktı. Ki bu tüm kötü zamanlamaların başı olarak yeterince kötü. Zaten bir aşk hikayesinin polis araştırmasına dönüşü kötü zamanlamanın kendisi. Komada hastaneye getirilen Milena'nın hikayesinde Alex'in kendi zamanı dedektif Netusil'e yetmiyor. O kendi zamanının, doğru zamanın peşinde. O bir dedektif. Harward diploması olan. Atletizm dalında diploması olan. Dakik olması ve her saniyeyi öğrenmek istemezi ve bulmacayı çözmek istemesi normal. İlaç içmek, telefon etmek, eve gelmek, kmadaki kızı hastanye götürmek. Her birinin süresi çok önemli. Zaten bir röntgenci gibi olayları gören dedektife Alex'in hak vermesi gerekmez mi? Zira o değil miydi derste herkesin bunu yaptığını söyleyen. Onun yaptığ ise sadece gözlem.



Bir Klimt eseriyle başlayan filmde Milena "Nasıl böyle olaiblirler?" diye ve Alex " Bir birlerini uzun zamandır tanımıyorlardır" der. "Kiss" tablosu böyle okumalara da açık. Alex zaten her şeye incelenecek bir vaka gibi bakmaktan vazgeçmiyor. Milena üzerindeki takıntılı tavrı ve aşırı kıskançlığı ama kendini ona ait hissetmeyişi ise gayet normal görünüyor kendine. Sheltering Sky kitabı ve kitaptakinin nerdeyse aynısı Fas yolculukları da karakterlerin ruh hallerini tanımlamak konusunda oldukça etkili. Zaten o göndermeyle bir yerden sonra erkek oluyor kadının hafif meşrep (görünen) tavırlarına kızıyorsunuz. Ama biraz mantıklı olup da dedektifin çözümlerini görünce bu hastalıklı ilişkinin karşılıklı olduğunu anlıyorsunuz.



Karışık kurgusuyla zaman kavramını karıştıran ve iyi ya da kötü zaman kavramını yitirmemimize sebep olan filmde dedektifin dahil olduğu bölümlede yükselen tempo ve gerilim kesinlikle ustalıkla kotarılmış. Alex'in psikonalist olarak herşeyi baştan bilmesine benzer şekilde biz de baştan biliyoruz bazı şeyleri ve flashbackler ile başı öğreniyoruz. Zaten Alex'in röntçülük olayına filmin başından direkt dahil oluyoruz. Zaten Roeg'in kamerası ve kurgusu buna hizmet için inanılmaz bir iş çıkartıyor.



Çok akıcı olmamakla birlikte etkileyici bir ilişki filmi bu. Roeg ustalıkla çekmiş. Ve sanatın her dalını filminde kullanmış.



8/10

4 yorum:

S 7 Temmuz 2009 09:35  

oyle tahmin etmekteyim ki, filmle bir paralellik iceren bir karisikligi var bu yazinin.

Porco Rosso 8 Temmuz 2009 09:26  

öyle valla.

aslında bir kaç gün bekleseydim. ya da okusaydım hakında biraz olurdu da. sabredemedim.

olsun. yapacak bir şey yok.

7.oda 13 Temmuz 2009 14:04  

"Birbirlerini mafeden iki aşık. Ama birbirine aşık iki aşık."

şu sözlerin üzerine filmi hemen izlemeye karar veriyorum :)

Porco Rosso 16 Temmuz 2009 12:00  

ben bu filmi yıllardır izleyecem diye listeye almıştım. çok sonra öfkeli geçen bir haftasonunda izledim. en başta öfkemi bastırsa da sonradan daha da ateşlendirdi.

umarım sizin izleme listenizde hemen üstlere çıkar. yıllarca beklenmeyecek kadar usta işi bir yönetmenlik var zira.

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP