22 Ağustos 2009

Tokyo Sonata

Sonata : üç ya da dört bölümden oluşan opera eserlerine verilen isimdir. italyanca "çalgı çalmak" anlamına gelir.

Cannes Film Festivali program broşüründeki film açıklaması : Tokyo Sonatı görünüşte kusursuzca sıradan bir Japon ailesinin portresidir. Baba anlam verilemeyecek bir şekilde işini kaybetmiştir ve gerçeği ailesinden saklamaktadır; en büyük oğul üniversitede okumaktadır ve eve pek az uğramaktadır; küçük oğul ebeveynlerinin haberi olmaksızın piyano dersleri almaktadır ve zihninin derinliklerinde rolünün aileyi bir arada tutmak olduğunu bilen anne, rolünü yerine getirmek için gerekli olan iradeyi bulamamaktadır. Dışarıdan bakıldığında her şey normal ve sağlıklıdır fakat ailenin içinde bir şekilde tek, öngörülemez bir uçurum açılmıştır ve bu uçurum sessizce ve hızlıca genişleyecek ve aileyi parçalayacaktır.

Bir ailenin nasıl birden dibe gittiğini ve bu dibe gidişte hepsinin nasıl kendi kendine kaldığını gösteren ve bu yalnızlığın yarattığı parçalanmayı gösteriyor Tokyo Sonata. Sade, yavaş gidiyor. Ama karakterleri işleyişi ve bize aktarışı o kadar tarafsız ve yalın ki biz o ailenin evlerindeki davetsiz misafir gibi izliyoruz herşeyi. Bazen onları eleştirip akıl verecek kadar yakınlaşıyoruz. Bu denli derin işlenen karakterleri görmek sık rastlanılan birşey de değil ayrıca.

Bir aile dramasını sonat şeklinde bir kaç farklı enstürmanla uzun uzun diye anlatmak farklı bir deneme. Buradaki enstürmanlar aile üyeleri. Her birinin ayrı hikayesi ve dünyası var bize gösterilen. İşten çıkartılan bir baba. Ailesine bunu aktaramazken otoritesinin sarsılması için şiddete başvurmaya başlayan. Otorite takıntısının ağır sonuçlarını görmemizi sağlıyor. Yalnız bir anne. Aile fertlerinin hiç birinin görmediği, varlığı yemek hazırlamaktan ibaret olan, tipik doğu kadını. Ailenin parçalanışını görüp elinden birşey gelemeyeceğine kendini en baştan inandırmış ve boyun eğmiş biri. Çaresiz. Kendini kurtaracak bir eylem yapamayıp, kaçma şansı varken bile herkese boyun eğen. Küçük bir çocuk. Bir abi. Okuldan sonra çalışıp ailesini hiç görmeyen. İletişimi sıfır olan ve en sonunda da dünya barışı için Amerikan ordusuna yazılan. Ki o amerikan ordusunun ne kadar adi olduğunu sonradan idrak edecek. Küçük oğlan. işte filmin tek cesur karakteri. İsteği şeyin peşinde koşan. Bunun uğruna savaşan ve kavga eden.

Takeshi'nin "Sonatine"(Sonatın kısası, genelde ustalık evresinde yapılır) filminin ismine benzese de daha çok Ozu'nun Tokyo Monogatari'sine benziyor bu film. Ale içine minimal bir bakış diyebiliriz. Zaten kamerası da Ozu'ya benziyor Kiyoshi Kurosawa'nın kamerası.

Gerçek sinema budur diyebileceğim filmlerden. Bir kez daha Japon Sinemasının ne kadar
önemli olduğunu hatırlamam açısından benim için önemli. Herkese tavsiye
etmiyorum. Sıkılınabilir zira.

8/10

Not: Filmin Asya Film festivalinde en iyi film, cannes da ise "belirli bir bakış" ödülünü
aldığını belirtmek isterim.

0 yorum:

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP