13 Nisan 2010

Lebanon

Lebanon kesinlikle Waltz with Bashir'in peşinden giden iyi bir savaş karşıtı film.


Venedik Altın Aslan ödüllü bu film için sanırım denilecek çok şey var. ben karışık duygularımla rastgele değinmeye çalışacağım.

Öncelikle filmin konusu kısaca şöyle; İsrailin Lübnan'a savaş açtığı ilk güne değinen film, bir tankta görevli 4 askerin, "insan" olan bu çocukların, korkularıyla, kavglarıyla, sakin kalamayışlarıyla ve en önemlisi o daracık tankın içine sıkışmışlıklarıyla hayatta kalmaya çalışmalarına değiniyor. Tanka yeni atanan Shmulik daha ilk görevinde hepsi acemi olan arkadaşlarının da gergin olduğu bir gece geçirir ve ardından israilin lübnan topraklarına girişinde görev alırlar. Nişancı olan genç asker tetiği çekmek de zorlanmaktadır. idam fermanını yazmadığı halde cellat olması istenmiştir. Masum insanların celledı.

Yigal, Asi, Herzel ve Shmulik. Birer piyon olarak gösteriliyor bize. Dışardan bakınca onlar piyon (katil). Ama içerden bakınca (kastedilen tankın içidir) hepsi korkak çocuklar. Savaştan ölesiye korkuyor, en kolay görev olan St. Tropez kasabasını temizleme görevini tamamlamadan ailelerinin yanına dönmeyi düşünüyorlar. Savaşmak, birinin ölümüne sebep olmak istemiyorlar. Kavgacı Herzel de ana kuzusu Yigal de evi düşünür. Shmulik tetiği çekememesi meşru kılmak için Asi'ye "neden nişan aldığım hedefin tetiğini sen çekmiyorsun" diyor. Asi ise komutanı olduğu tanktaki hiyerarşik pozisyonunu korumakla, insancıl davranmak arasında sıkışıyor. Bu kadar az söz, mekan kullanımına rağmen her 4 karakter de derinlemesine ve başarılı bir şekilde resmediliyor.

Yönetmen filme pek çok farklı şey katmış. Öncelikle Dışarıyı gösterdiği her ana tankın dürbününden tanık oluyoruz. Bu o anlarda belgeselvari bir hava yaratıp, rahat bir açı vermeyerek bizi de tankın içine sokmasıyla sonuçlanıyor. Klostrofobik ortam bir şekilde bizi de hapsediyor, hatta yer yer nefes almamızı bile engelliyor. Bu kamera oyunu daha sonra (nişancı dürbünü olduğu için) hedef de gösteriyor. Burada hedef olanlar da olması gerektiğini düşündüklerimiz de hedefi hedef haline getirenler* de var. Doğru yanlış hedefler. Düşmana saldırmazken, masum birini hedef alabiliyor. Yer yer içimizden geçtiği üzere İsrail askerini hedef alabiliyor (her an patlar kaygısı yaratarak). Hiç çekinmeden ölülere bakabiliyor. Onların yanında anlamsız soğukkanlılıkla oturan yaşayanlara, ailesini kızın kaybetmiş çıplak bir kadına nişan alıyor. Namlunun (kameranın) ucunda hiç olmayacak bir an ve yerde Paris, Londra hedef oluyor.(bkz:hedef*). İkiz Kule'ler afişinin önüne park eden Phalangalistleri gösterirek kulelerin de hedef olduğunu gösteriyor. Kamera çok yönlü çok acımasız ve çıplak. Kamera dışarı da bir silah.

Sonuç olarak kamerası ve karakterleriyle savaşın çıplak yönünü gösteriyor film. Sert bir şekilde gösteriyor ve ekliyor "bu en kolay görevdi". Savaşın sonrasını varın siz düşünün.
Filmin açılış sekansında görünen ayçiçek tarlasını filmin sonunda afişteki haliyle içinde tank varken görüyoruz. Abestle iştigal bu durum savaşın gereksizliğine sert bir gönderme kanımca.

Not: Filmin çıkış noktası da bu afiş ayrıca. Tüm hikaye bu sahneyi gören yönetmen tarafından yaratılmış. Bazen tek kare yetiyor demek ki bir şeyleri anlatmaya (anlamaya)

8.5/10

0 yorum:

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP