27 Temmuz 2010

The Ghost Writer

demek ki biyografilerböyle yazılıyormuş.


neyse filmin derdi bu değil zaten. herkes bilir piyanistte bir sahne vardı. yahudi aile fertleri paralarını nereye koyalım diye tartışrıken erkek kardeş ortalığa gazetenin altına koyalım. gözü önünde oalcağına inanmayacakları için oraya bakmazlar diyordu. bu film de sanki öyle. farklı bir şekilde.

büyük stüdyolar amerikan devlet yapısını, pis cia bağlantılarını ortalığa çıkaran filmler çekerken farkındalık mı yaratmaya çalışıyorlar yoksa bizim bu tür olaylara bağışıklık kazanmamızı mı sağlıyorlar. yani ilaç firmalarını eleştiren the international, mission impossible ve costent gardener; mücevheri eleştiren blood diomand, amerika ve cia'yi eleştiren green zone ghost writer gibi filmler büyük yapımlar ve sayıları artıyor. izleniyorlar da. büyük ihtimalle gerçek olan pisliklere değiniyorlar. peki farkındalık yaratıyorlar mı? insanı bir karşı koyma, o tür firmalara karşı gelme dürtüsü uyandırıyorlar mı? Hayır kesinlikle yapmıyorlar. Bence biz böyle aksiyon tadında şeyler izledikçe (bourne serisi de örnek olaiblir) ve haklı adamların pisi pisine öldüklerini gördükçe ve ne olursa olsun sistemi değiştiremeyeceğimiz kafamıza vuruldukça bilinçaltımızda korkak sessiz bireyler oluyoruz. Birey olmak önemli ama sosyal varlık özelliğimizi kaybedersek birlikte hareket etmeyiz ve bir şey başaramayız.

Lang'in Blair benzerliği açıkça belli. Filmin hem amerika hem ingiltereye belli bir miktarda giydirişi de daha 5-10 yıl önceki olaylara dayanıyor. Gerçekleşmesi gerçek hayatta mümkün olmayan bir şekilde sonlanıyor tabi. Polanski tabi ki LAng'in Blair olduğunu reddediyor.

Bu yazının bu filmle direk alakası yok büyük ihtimalle. Ama suya sabuna dokunmadan CIA'in devlet yönettiği (ki bilinen birşey) arka planında verilen aksiyon, İskandinav görsel yönetimi, sonradan neredeyse aziz ilan edilen basiretsiz başbakan anlatılıyor. Sesini çıkaran ölüyor. Film gereksiz uzun süresine rağmen akıcı. Görüntü yönetimi iyi. Oyuncular kalburüstü. Polanskiye soğuğum.

Belki yazdıklarımın hepsi saçmalıktır. Belki de Roman Polanski kendini yakalamak için uğraşıp duran Amerikadan böyle intikam alıyordur. Eliniz her yerde, ben de bunu ifşa edecem diyordur. Sonuçsuz çabasını takdir ediyorum kendisinin.

7/10

Not: Yazarın hayatını izleyecem sanmıştım. Yani ona yoğunlaşacak. Ama öyle olmadı.
Not 2: Kadınlardan korkacaksın arkadaş.

3 yorum:

outlaw 27 Temmuz 2010 17:57  

filmin uzunlugu gereksiz degil bence ve kesinlikle 7/10'dan fazlasini verirdim bana kalsaydi...

Porco Rosso 28 Temmuz 2010 14:12  

gereksiz biraz yanlış kaçmış. 130 dakka gibi gelmiyor zaten. akıcı. ama o kadar uzamayadabilirdi. tabi polanski burda sanki bir yazar hikayesi anlatacakmış gibi girmek için bir sürü yayıncı yazar sahnesi koyuyor.

dediğim gibi insanların gözünü açmak isteyen bu tür filmler sırf çabaları gereği yüksek puanı hak edyior gözümde. hele ki polanskinin tarzı gayet iyi. ve amerikaya yüklenmek istediğini biliyoruz.

ama yine de böyle gerçek olması ihtimali yüksek belki de yüksek birşeyi izleyince artık sinirlenmiyor bir harekete geçme dürtüsüne düşmüyoruz. amerikaya kızmıyoruz bile. bence alışkanlık yaratıyor olmaları çok iyi değil.

benm görüşüm böyle en azından.

outlaw 31 Temmuz 2010 13:52  

ben filmin olumlu anlamda propagandif bir etkisi olduğu için demedim, zaten açıktan propaganda yapan filmleri sevmem. siyasi film deyince benim için motorcycle diaris, bir de los lunes al sol.

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP