24 Eylül 2010

The Good Heart


Demek ki kalp güzelliği herşeyden önemliymiş.



Aslında izlerken düşünüdklerimle sonra okuduğum iki üç şey arasında fark var. Daha bilinçli izlenebilirmiş. Ya da filmi bölük pörçük değil tek parça halinde izlemek gerekiyormuş. ama sonuçta ben kendi üzerimdeki etkilerine değineceğim.

Nedense beklediğim vurucu etkiyi yapamadı. Dagur Kari sevdiğim bir adam. İyi bir yönetmen. İyi bir yönetmen. Sanırım Lukas Moddysen ve Dagur Kari'nin amerikan ortaklarla giriştikleri işler orta halli. Kesinlikle kötü değiller ama kendi ülkelerindeki özgürlük saldırganlık yok gibi.

Bu film ise aksi Jacques ve sokaktan getirdiği Lucas'ın hikayesini anlatıyor. Biri ölmemk biri ölmek için çaba sarfederken hastanede yolları kesişir ve Jacques ölümünn yakın olduğun farkında olarak barını Lucas'a devretmek için onu eğitmeye başlar.

Tabi aralarındaki yaş farkı ve dünyaya insanlara yaklaşımları oldukça farklıdır. Yaşlı Jaques sert aldırmaz küfürbazken Lucas onudaki herşeyin karşıtını barındırmaktadır.

Bu hikayenin dramatik yanı çok sert değil. Dozunda. Ama gerçekten çok iyi esprilerin olduğu sahneler de var. Bu açıdan başarılı filmin tek eksiği tahmin edilebilir sonu.

Yine de eli yüzü düzgün. Sessiz sakin bir film var. Kimse aşık olmayacaktır eminim ama kimse de vasat bulamaz.

Ha ne okumuştum derseniz : Jacques'ın J.Jacques Roussue göndermesi minvalinde ve felsefeye sırtını dayamasaydı. Evet eğlenceli bazen derin muhabbetleri sevsem de böyle felsefi bir tabana dayandırmak herkes için mümkün değil.

7.5/10

0 yorum:

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP