22 Şubat 2009

DESEM




Bugün uzun zamandır ilk defa Desem'e gittim. İzmirdeki yegane öğrenci sineması. Bu sinema ki 3.5 tlye film gösteren vizyona girmemiş, girip gitmiş ya da eski nadide filmleri gösterme cesaretini gösteren bir sinema.

Bugün Soderbergh'in Kafka'sı izledim Desem'de. Enterasan bir deneyimdi gerçekten. Sanıyorum makinist filmin makaralarını karıştırdı. çünkü filme hiç hizmet etmeyen bir kurgu oldu ki öncesinde makine bozulduğu için de 5 dakika ara vermiştik. Geldim biraz okuyunca o kurgunun yanlış olduğunu fark ettim. Yine de değişik bir şeydi. Sadece sinemada olabilcek bir durumdu. Hatta sinemada bile nadiren olabilcek bir durum.

İşte o an elimdeki 6 aylık Desem programını okurken fark ettim. Eskiden bu kadar kolay ulaşamazken filmlere daha kıymetliydi herşey. Bir cdye 6 yıl önce 5 tl verdiğimi, final haftam olmasına rağmen İzmire gelen Japon Fİlmleri Festivalinde üst üste 4 film izlememin başka izahati yok zira. Düşünsenize 6 aylık bir sinema programı. İple çekerdik 3 ay sonra gelecek filmi. Hakkında okurduj, duyardık, sabrederdik. Ve çıktığımızda filmden üstümüzdeki etkisi de o kadar kuvvetli olurdu. Olumlu ya da olumsuz.

Oysa şimdi ne kadar izlesek de bir şeyleri izleyemiyor, izlediklerimize de yeterince değer ve vakit vermiyoruz. Hızlıca tüketiyoruz. Bugün bu benim canımı sıktı. Sanki haftada 3-4 film izlemek çok daha iyiydi. Takip etmek bir günceyi. Aynı insanlarla karşılaşmak ama tanışmamak o salonda.

Neyse, Desem'e yıllar sonra gitmek keyifliydi. Bence fırsat yaratın ve siz de gidin ilk fırsatta.

Ne kadar Oscar o kadar köfte


en iyi film
the curious case of benjamin button
frost/nixon
milk
the reader
slumdog millionaire

en iyi yönetmen
david fincher "the curious case of benjamin button"
ron howard "frost/nixon"
gus van sant "milk"
stephen daldry "the reader"
danny boyle "slumdog millionaire"

en iyi erkek oyuncu

richard jenkins "the visitor"
frank langella "frost/nixon"
sean penn, "milk"
brad pitt "the curious case of benjamin button"
mickey rourke "the wrestler"

en iyi yardımcı erkek oyuncu
josh brolin "milk"
robert downey jr. "tropic thunder"
philip seymour hoffman "doubt"
heath ledger "the dark knight"
michael shannon "revolutionary road"

en iyi kadın oyuncu
anne hathaway "rachel getting married"
angelina jolie "changeling"
melissa leo "frozen river"
meryl streep "doubt"
kate winslet, "the reader"

en iyi yardımcı kadın oyuncu
amy adams "doubt"
penelope cruz "vicky cristina barcelona"
viola davis "doubt"
taraji p. henson "the curious case of benjamin button"
marisa tomei, "the wrestler"

en iyi uyarlama senaryo
eric roth and robin swicord "the curious case of benjamin button"
john patrick shanley "doubt"
peter morgan "frost/nixon"
david hare "the reader"
simon beaufoy "slumdog millionaire"

en iyi orijinal senaryo
courtney hunt "frozen river"
mike leigh "happy-go-lucky"
martin mcdonagh "in bruges"
dustin lance black "milk"
andrew stanton, jim reardon ve pete docter "wall-e"

yabancı dilde en iyi film adayları
the baader meinhof complex "almanya"
the class "fransa"
departures "japonya"
revanche "avusturya"
waltz with bashir "israil"

en iyi animasyon
bolt
kung fu panda
wall-e


Mavi renkliler benim kazanır dediklerim.
%50 tutturursam kendimi başarılı bulacam.
Tek temennim ise Bentamin Button isimli kendi de adı gibi uzun filmin çok ödül kazanmaması.

16 Şubat 2009

Synecdoche, New York



2008 yılında Cannes'da yarışan 
Synecdoche, New York sanırım sinemalarımıza gelmeden bilgisayarlarımıza düşecek. Pardon dvd'sini alacağız Amozondan.

Sabırsızlıkla beklediğimiz film 10 Mart'ta satışa çıkıyor. İlgilenenlere duyurulur. 





Filmin yönetmeni Kaufman bir röportajında: "Bir açıdan duygusal ve eğlenceli, ama başka bir açıdan da oldukça hüzünlü. Umarım düşüncelerinizi kışkırtmayı başarırım." diyor. Bence bunu başaracağından hiç şüphem yok.
"204 sahne vardı ve bunları 45 günde çektik." ki film sadece 2 saat. " Berbat bir deneyimdi: heyecanlandırıcı, can sıkıcı, uzun ve kısa."  Ama filmin bittiğine oldukça memnunmuş. Acaba yazdığı güzelim senaryolar kesilirken nasıl hissetmişti diye merak ettim. Ama anlaşılan kendisi keserken daha çok zorlanmış. 



Merak edenlere --> Sinekdos: bir nesneyi parcasiyla ifade etme, tanimlama.



15 Şubat 2009

Milk of Sorrow


Claudia llosa imzalı Milk of Sorrow 2009 Altın Ayı ödülünü kazandı. 


Bu filmle Altın Ayı ilk defa bir peru yapımına verilmiş olmuş.

Ben daha Peru filmi izlemedim hayatım da adamlar ödül veriyor. Gerçekten Avrupa'nın 20 yıl gerisindeyiz. Ya da 50. Bilmiyorum.




Yönetmen gözüyle "En İyi Müzik"




Sight and Sound büyük yönetmenlere hangi filmin müziklerini çok sevdiklerini sormuş. İşte bazı cevaplar:

Woody Allen :  Juliet of the Spirits (1965) - Rota'yı çok sevdim ve filmle inanılmaz uyumlu.
Roy Andersson : The Third Man (1949) -  The Harry Lime Theme benim için unutulmaz.
Francis Ford Coppola : The Thief of Baghdad (1940), ve Spellbound (1945) -  Aynı bestekarın zaten.
Cameron Crowe :  Local Hero (1983) - Bir Mark Knopfler şarkısı.
Sidney Lumet : The Godfather and The Godfather Part II (1972, 1974)
Fernando Meirelles : Punch-drunk Love (2002) - Paul Thomas Anderson'ın müzik tercihlerini inanılmaz buluyorum.
Alan Parker : Requiem for a Dream (2000)Clint Mansell'ın müziği hala kafamın içinde çalıyor.
Sally Potter : The Third Man (1949) - Kimliği olan ve akıldan çıkmayan bir eser.
Wim Wenders : Lift to the Scaffold (1958) - Miles Davis imzalı bir şaheser.
Martin Scorsese : The Big Country (1958), L'Avventura (1960), Vertigo (1958) - Benim için zor bir soru.



Scorsese'nin buraya çift cd'lik bir albüm yazmamasına şaşırdım gerçekten. Sally Potter ve Roy Andersson'un da Third Man demeleri enterasan. Zira benim aklımda ışıktan başka birşey kalmamıştı.







Kubrick : Nam-ı Diğer Babam


Kubrick en sevdiğim yönetmendir. Film izlemeye onla başlamadım belki ama sinemanın ne olduğunu onla öğrendim. Her filmini büyük hayranlıkla izledim. 
İşte bu mükemmel adamla yapılmış bir röportaj. Yine Tashen yayınlarından. Buradan indirebilirsiniz.

Bu arada, iyice Tashen reklamcısı gibi oldum. Ama bulunması zor şeyler yayınlıyorlar. 



Benimle Evlen Kate!!!




İçi boşaltılmamış güzellik. 
Kate Winslet son filmlerindeki performansıyla yeni   Meryl Streep olacak gibi. Ancak ondan belirgin bir farkı var. Kate güzel. Hem de inanılmaz derecede. En azından benim için :) Buradan sesleniyorum : Benimle evlen Kate! Hayatımın kadını yaparım valla seni. 

Son filmi The Reader ile inanılmaz bir performans sergiliyor. Zaten aldığı ödüller bunun göstergesi. Karşısında durduğu oyuncuyu bariz eziyor. Acıması yok.

The Reader'a gelecek olursak, bir gencin 15 yaşındayken aşk yaşadığı kadını yıllar sonra Nazi gardiyanı olarak yargılanırken bulması ve bunun üzerindeki derin yaralarını görüyüoruz. Okuma yazma bilmeyen Hannah bu utancını gizlemek için hayatı boyunca her şeyden kaçıyor. 

Puanlama-->     Film  = 7
                          Kate = 10
                   Ortalama = 8,5


Eğer İstanbul'da olsaydık




!f İstanbul kriz ortamında yaratıcı çözümler sunuyor: Senden Başla! Değişime, dönüşüme, harekete kendinden başlayan ve bunu herkese öneren 8. !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali 12-22 Şubat tarihlerinde sizi bekliyor!

Bu yıl herkes gibi kendini zorlu dünya koşullarının içinde bulmak, şehrin genç, renkli ve alternatif festivali !f istanbul’u can alıcı sorulara yöneltti: Ne yapıyoruz? Neden yapıyoruz? Nasıl ve kimlerle yapıyoruz? Ve bu süreçte festivalin herkese bir önerisi var: Senden Başla!

“Küresel ısınma, benzeri görülmemiş ekonomik çöküntü, artan toplumsal şiddet. Tüm bunlar insanda güçsüzlük veya çaresizlik gibi hisler yaratabiliyor,” diyor !f koordinatörlerinden Serra Ciliv. “Biz ise başa dönelim diyoruz. Küçük ölçekli de olsa samimi değişim çabalarının aslında geniş yankıları olabileceğinin altını çizmek istedik,” diyerek ekliyor ve festivalin programını bu söylemle paralel bir çizgide hazırladıklarını belirtiyor. !f İstanbul bu yıl, bireysel değişim çabaları ve aktivizmi konu alan filmlerden; kendi filmini yap, kendi soundtrack’ini bestele, kendi afişini tasarla gibi başlıklar altındaki atölyelerine kadar her alanına yeniden üretimin damgasını vuruyor.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın desteğiyle gerçekleşen festival, klasikleşen İstanbul mekanları Beyoğlu AFM FitaşAFM İstinyePark ve AFM Caddebostan Budak’a bu yıl bir yenisini ekliyor ve Beyoğlu Emek Sineması’na da taşınıyor. !f Ankara ise 26 Şubat – 1 Mart tarihlerinde Ankara AFM Cepa Sineması’nda izleyicisiyle buluşuyor.

Bu sene gnçtrkcll’liler, alışkanlık haline gelen “1 bilet alana 1 bilet bedava” avantajını festivalde de yaşıyor. gnçtrkcll’lilere festival boyunca, hafta içi gündüz tüm seanslarda, 2. bilet bedava.

!f istanbul’un bol ödüllü Hit menüsü!

Festivalin heyecanla beklenen etkileyici yapımları arasında; Mickey Rourke’un yıllanmış oyunculuğunun tadına doya doya varma şansı yakalayacağımız, yılın en çok konuşulan ve Oscar adaylığına kesin gözüyle bakılan Darren Aronofsky filmi The Wrestler, yılın en iddialı yapımlarından biri olduğunu 4 dalda Golden Globes ödülü, çeşitli festivallerden evine götüdüğü 26 ödül ve 35 dalda adaylığıyla kanıtlayan, Danny Boyle’dan Slumdog Millionaire, güzelliğiyle gözlerimizin perdesini kaldırırken duru oyunculuğuyla kalplerimizi bir kez daha fetheden Michelle Williams’ın başrollerinde yer aldığı Wendy&Lucy, geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali dahil birçok prestijli festivalde en çok ilgi gören filmlerden biri olan Synecdoche NY, Sundance Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nü evine götüren Man on Wire, politik mizah anlayışıyla ortalığı karıştırmak konusunda son derece iddialı olan Bill Maher’in zeki komedisi Religuolus, Berlin’deki dünya prömiyerinin hemen ardından !f Istanbul’da görücüye çıkan, Koş Lola Koş’un yetenekli yönetmeniTom Tykwer’in en son filmi The InternationalCharlize Theron ve Kim Bassinger gibi yıllandıkça tadını alan iki oyuncuyu bir araya getiren Burning PlainMori Hiroshi’nin muhteşem romanı The Sky Crawlers’ın uyarlaması anime The Sky Crawlers, iki kişinin karışık kasetler, gece hayatı ve canlı müzik eşliğinde geçirdikleri eğlenceli bir ‘uykusuz gece’nin filmi Nick And Norah’s Infinite Playlist ve dehasına geniş kitlelerin hayran kaldığı Tokyo! üçlemesi bulunuyor.

Üzerinize rahat bir şeyler alın!
İşte !f İstanbul programından seçmeler…

Yaklaşık 70 filmin; Hit Filmler, Gökkuşağı, Senden Başla, Kuzey Işıkları, Minimumda Maksimum: Amerika’dan Yeniler, Tek Planda Dünya, Nöbetçi Sinema, Fantastik Filmler, !f Kült ve Kısalar bölümleri altında gösterileceği, dünyanın birçok prestijli festivalinde gösterime girmiş ve sinema salonlarında binlerce insanın dünyasına yeni bakış açıları getirmiş filmlerden oluşan !f İstanbul programına hazır mısınız? İşte !f İstanbul bölümleri ve öne çıkan filmlerden bazıları:

Genç bağımsız sinemanın maddi ve manevi destekçisi:

!f İnspired / Keşif Uluslararası Film Yarışması

Geçtiğimiz yıl ünlü yönetmen John Cameron Mitchell, Cannes Film Festivali yönetmenlerinden Christophe Leparc, Screen International dergisi editörü Wendy Mitchell, tanınmış fotoğrafçı Perry Ogden ve ülkemizdenReha Erdem’in jüriliğini yaptığı 15.000 dolar para ödüllü !f İnspired / Keş!f Yarışması bu yıl devam ediyor. İstanbul’u yeni sinemanın merkezi haline getirmeyi amaçlayan, !f İnspired/Keş!f Uluslararası Film Yarışması dünyanın dört bir yanından genç ve yeni sinemayı maddi ve manevi anlamda destekliyor.

Bu yıl yarışmada ilk kez Selim Eyüpoğlu, Selin Gürel ve Murat Emir Eren’den oluşan Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jurisi, !f İnspired / Keş!f Uluslararası Film Yarışması’ndan seçeceği bir filme‚ “Siyad En İyi Film” ödülünü veriyor.

!f Inspired / Keşif Filmleri

Salamandra:
 Patagonya’da birbirine bağlı ama bir o kadar farklı iki hayatın hikayesi Salamandra, geçtiğimiz yıl Cannes’da ses getiren yapımlardan biri.

Uprise: Sandro Aguilar’ın şiirsel yapımı Uprise, iç dünyalarında yalnızlıklarıyla boğuşan insanların hikayesine dokunmanız için elinizi nazikçe kavrayarak onlara uzatıyor.

Better Things: İzolasyon teması daha önce bolca işlenmiş olsa da Hopkins, Better Things ile bu çok kişisel alana benzersiz bir bakış açısı ve İngiltere kırsalının kalbinde keşisen hayatlara, kayıplara ve aşklara apayrı bir dürüstlükle yaklaşıyor.

Story of Jen: Hayatınız size ne getirecek bilemezsiniz. Hele hiçbir şey hakkında henüz fikri olmayan, derin yaralar taşıyan, ergenliğe yeni adım atan bir gençseniz.

Afterschool: Campos’un ilk filmi Afterschool artık her cepten çıkabilecek kameralarla yakalayabileceğimiz anlara ithaf edilmiş. Bu dünyadaki yerini bulmaya çalışan – yerini bulmuş ama tedirgin olan - herkes için bir önizleme.

Parking: Haruki Murakami romanlarının hissiyatını andıran Parking, en gündeliğin içindeki gerçeküstünü, en alakasız gibi görünen komik bir muhabbetin içindeki felsefi dokundurmaları yakalarken, kaotik şehir hayatının ruhuna da parmak basıyor.

Cold Lunch: Oslo’nun Majorstua mahallesinde yaşayan beş insanın iç içe geçen hayatlarından dizileri ekrana taşıyan film, bir hareketin yaşamı ne derece etkilediğini gözler önüne seriyor.

Divisionz: Uganda’nın başkenti Kampala’da gerilla tekniklerle çekilmiş hareketli bir film. Zamana uygun, genç ve gerçekçi bir bakışla Kampala’daki hayatı gözler önünde seren Divizionz, Kampalalıların umutlarını, hayal kırıklıklarını, önyargılarını ve süreç içerisinde edindikleri hayat derslerini sade ama haraketli bir şekilde anlatıyor.

Senden Başla:

Bu yıl felsefesiyle festivale ruh veren bölümde yeni yaşam felsefeleri, aktivizm, kendi yolunu seçen, koşullarını yaratan ve bu sayede başkalarının yaşamlarını da değiştirebilmiş insanların hikayelerini anlatan filmler bir araya geliyor. Kanadalı aktivist Paul Watson’ın kalbi olduğu Sea Shepherd Conservation Societyekibinin hız kesmeden balina avına devam eden japon balıkçı gemileriyle amansız savaşını anlatan At the Edge of The World, Filistin hip hop hareketini konu alan, Ortadoğu’da yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan bu alt-kültürün öncülerinden söz ederken, bir yandan da Filistin ve İsrail’deki günlük yaşama ve Arapların sahiplendikleri toplumsal kimliklerden birine taze, zihin açıcı ve sofistike bir bakış getiren belgesel yapımSlingshot Hip Hop; kaykay, surf, punk, hip hop ve grafiti gibi DIY (Do It Yourself – Kendin Yap) alt kültürlerini özümsemiş bir grup insanı, seçilmiş sanatçıları, kişisel hikayelerini ve bu hayallerin bir nesli nasıl etkilediğini konu eden yılın en çarpıcı yapımlarından Beautiful Losers, Oscarlı yönetmen Alex Gibney ve yapımcı Graydon Carter’ın elinden çıkan GonzoEraserhead, Mulholland Drive, Blue Velvet, Twin Peaks, Wild At Heart, The Elephant Man gibi düşsel klasikleri yaratan adamın kafasına nadir bir bakış olanağı veren Lynch, Senden Başla bölümünün çarpıcı filmleri arasında.

Kuzey Işıkları:
Her yıl dünyanın farklı coğrafyalarının anlatımlarına yer veren !f İstanbul bu yıl İskandinavya topraklarını keşfe çıkıyor.

Yılın çok konuşulan filmleri; İzlandalı şair ve rock sanatçısı Didda Jonsdottir’in filmin ana karakteri Anna’yı canlandırdığı ve İzlanda’nın tüm yaşam öğelerini içinde barındıran Back Soon, istemeden fakat “zorunlu” olarak yaptıklarımızın çocuksu utangaçlığı ve pişmanlığını bize hatırlatan Involuntary, bir araba kazasının iki insana geniş ve bambaşka olasılıkların olduğu yeni birer hayat vermesini konu alan Just Another Love Story, Dogma lezzetindeki İzlanda filmi Country Wedding, Berlin duvarı çökmekteyken yaşanan pırıl pırıl ve bir o kadar da dramatic, Joy Division gibi dönemin ünlü gruplarının müzikleri eşliğinde, büyümeyi konu alan son derece eğlenceli bir komedi; The Man Who Loved Yngve.

Karşı Sesler:

Dünyaya yayılan alt kültürler yaratacak kadar söyleyecek sözü olan müziklerin, müziğin notalarının film kareleriyle tüm bedenimize yayıldığı filmlerin bölümü Karşı Sesler’de No Wave müzik hareketinden yükselen en progresif ve başarılı gruplardan biri olmayı sürdüren Sonic Youth hakkında amatör ruhu taşıyan profesyonel bir bakışla çekilen belgesel Sonic Youth: Sleeping Night Awake, Son 20 yılın en etkin gruplarından biri olan Public Enemy’nin en son dünya turnesinde sahne arkasına dalan, grubun tarihini ortaya koyan ve Beastie BoysRage Against the Machine ve Henry Rollins gibi önemli sanatçılarla konuşarak grubun yarattığı etkinin çapını ortaya çıkaran Public Ennemy: Welcome to Terrordome, Eylül 2007′de, Güney Afrika’nın Soweto şehrinde terkedilmiş bir elektrik santralında dünyanın en iyi 16 b-boy’unun kapışmasını konu alırken, kişisel dramların içinden geçip dansların çılgın figürlerinden çıkarak, bize bu yarışmanın başından sonuna kadar rehberlik yapan Turn It Loose ve Berlin elektronik müzik camiasının tanınmış yapımcı ve DJ’lerinden Paul Kalkbenner’in elinden çıkan müziğe tutkun herkesin içine işleyecek Berlin Calling yer alıyor.

Minimumda Maksimum: Amerika’dan Yeniler

Yeni dalga bağımsız Amerikan sineması Istanbul’da! Bölümde; mahallelerin, şehirlerin, çocukluğun geçiciliğini gözden geçirirken, duygusal gerçeklikleri kaba komediyle dengeleyen Momma’s Man, kalbi kırıklar, hayatın şaşırttıkları, hırsızlar, yabancılar hakkında çekilmiş en güzel filmlerden biri olan The Pleasure of Being Robbed, birçok hayatın sürüklendiği felaket için bir çözüm arayan Half-Life, komik ve oldukça ciddiDuplass kardeşlerin yarı korku komedisi Baghead, derin ve haksız kayıpların, ve saflıktan deneyime giden ilham verici yolculuğun dramatizasyonu Wellness, hem başrol oyuncuları hem de yönetmenleri olan Greta Gerwig ve Joe Swanberg’in değişmekte olan bir ilişkinin tüm duygusal çıplaklığının ortaya koyduğu; çok basit, ancak bir o kadar da ferahlatıcı bir film olan Nights And Weekends dikkatleri çekiyor. Bu bölümün filmleri içtenlikleriyle öne çıkıyorlar.

Tek Planda Dünya:
Tek Planda Dünya filmleri bütünsel bir yaklaşımla günümüze ve dünyada olup bitenlere hem ruhani hem de politik bir bakışla yaklaşan ve sözünü sakınmayan filmlerden oluşuyor.

Bölümde, yönetmen Yüksel Yavuz’un kendi göç hikayesiyle Türkiye’deki güncel Kürt sorunu arasında bağlantı kurduğu belgesel yapım Close-Up Kurds, Barselona’da, Darfur’a yardım amacıyla düzenlenen uluslararası pop konseri ‘Sing for Darfur’un gününde çekilmiş, kendileriyle meşgul bir sürü farklı insanı takip eden Sing for Darfur; fabrika çalışanlarını, sirkte sahne alanları, törende yürüyen gazileri ve isimsiz yüzlerce insanı kendi anlarında yakalayan Kinogamma Part1 / Part2 izleyiciyle buluşuyor.

Gökkuşağı:

Farklılıkların farkında olan ve bunu anlatma merakında cesur filmlerden oluşan Gökkuşağı bölümünde bu yılın gözbebekleri: Amerika’nın değişen cinsel coğrafyasını en son yapılan araştırmaların ışığında ekrana taşıyan Bi The Way, hayata apayrı yaklaşan Carla ve Lucie’nin kader tarafından araya getirilişinin ince işlenmiş öyküsü Nothing Else Matters, geçtiğimiz yıl New York G&L Film Festivali’nde En İyi Yabancı Film, Berlin Film Festivali’nde ise En Iyi Film Teddy Ödülü’nü evine götüren The Amazing Truth About Queen Raquela, huzurun, saf aşkın ve özlemin sessizliğinin derinden hissedildiği Deniz Buga Shorts, İran’a ve rejimin çarpıklıklarına içten ve provokatif bir mercekten yaklaşan, hayatın kenarlarında yaşamlarına devam eden, cinsiyet değiştirme operasyonu geçirmeyi planlayan genç nesil erkekleri konu alan çarpıcı belgeselBe Like Others, ünlü yönetmen Greg Araki’nin başyapıtlarından biri olan The Living End’in dijital olarak yeniden düzenlenmiş taze versiyonu bulunuyor.

Nöbetçi Sinema:

Korkuyu ensenizde hissettiğiniz Nöbetçi Sinema bölümünün bu yıl sizi iyice gerecek yapımı; Teksas güzeli, lisenin prensesi Mandy’nin tatlı başlayan ama bir kabusa dönüşen hikayesi All The Boy Loves Mandy Lane,The Machine Girl’e imza atan yaratıcı ekibin yeni çalışması, kült aksiyon-korku filmi Tokyo Gore Police, 10 yaşında kaçırılan ve bulunduğunda vücudunda kimsenin açıklayamadığı darp izleri bulunan, 15 yıl sonra işkencecisinin karşısına bir av tüfeğiyle çıkan Lucie’nin hikayesini konu alan Martyrs.

Fantastik Filmler:

Gnçtrkcll sponsorluğunda gerçekleşen, gerçek dünyayla olan bağlantınızı renkli karelerle ve farklı tekniklerle kesen filmlerden oluşan bölümde; savaşın insanı nasıl bir canavara dönüştürdüğünü gözler önüne seren ve bizi karanlığın umutsuz özüne, kurtuluşun olmadığı yere götüren Sauna, gerçek üstü bir 19. yüzyıl dünyasında geçen, gotik bir peri masalı atmosferini soluyacağınız Edison&Leo, geçtiğimiz yılın bol ödüllü ve bol renkli animasyonu Hint Ramayana destanının başrolündeki hindu tanrıça Sita’nın hikayesine postmodern ve espirili bir yorum getiren Sita Sing the Blues, inanç ve dini idealleri hunharca yöneten fantastik ve tek düze bir metropolün hikayesi Franklyn, bolca soyguncu, buharlı tren, afyon dolu genelevleriyle Mançurya’nın kucakladığı anarşist ve çok uluslu kültürün içinde geçen bir serüven: The Good, the Bad, the Weird, tanınmış yönetmen Bruce McDonald’ın elinden çıkma ve Tony Burgess’in bir romanından uyarlama; bir zombi filmi, kara mizah ya da dil, algı ve ölüm hakkında çarpıcı bir post-yapısalcı fantazi olarak düşünülebilecek Pontypool sizi yaratıcı beyinlerinden kıvrımlarında bir geziye çıkarıyor.

!f Kült:

!f yeni bir geleneğe imza atıyor ve !f Kült kapsamında her yıl, Altyazı işbirliği ile dünyanın bugünkü hallerine söyleyecek sözü olan özel bir film arşivlerden seçilerek izleyiciye sunuluyor. Bu yıl !f Kült’ün filmleri ise; Yeni İngiliz Sineması’nın öncü yönetmenlerinden Lindsay Anderson’ın 1973 yapımı filmi, efsane ingiliz rock n’ roll gruplarından The Animals’ın kurucularından Alan Price’ın müziklerini yaptığı, hem Brecthyen, hem Marksist, hem gerçeküstücü, hem öfkeli, hem de absürd bir epik yolculuk şaheseri O Lucky Man ve Dario Argento’nun yönetmenliğini yaptığı 1975 yapımı bir klasik, gerilim türünün en başarılı örneklerinden, sizi kırmızının derinliklerine götüren Profondo Rosso / Deep Red.

Sadece izlemeyin, !f İstanbul’u tüm duyularınızla hissedin!

Festival Merkezi’ni bu yıl Tünel’e taşıyan !f İstanbul, etkinliklerinde misafirlerini Lokal Tünel’de ağırlıyor. Gösterimleriyle sinema ziyafeti sunan !f istanbul’un etkinlik takvimiyle size yerinizde duramayacağınz bir 10 gün vaad ediyor. Ajandanıza hemen not alın:

Görüntüler, Sesler ve İlham Kaynakları: Paul Kalkbrenner Konuşuyor 
Mekan: Lokal Tunel
Tarih: 13 Şubat Cuma
Saat:18.00
Konuşmacı: Paul Kalkbrenner
Berlin elektronik müzik camiasının bilinen plak şirketi Bpitch Control’un; başarılı minimal, techno ve electro ritimleriyle tanınan DJ’i ve prodüktörü Paul Kalkbrenner, !f İstanbul açılış partisinde setin başına geçiyor. Ondan önce ise, Festival Merkezi’nde hayranlarıyla ve genç elektronik müzik camiasıyla buluşup Berlin’in Sesi filminin yapılış sürecinden, soundtrack prodüksyonunun kendisi için ifade ettiklerinden ve kişisel ilham kaynaklarından söz edecek.

Filminizi Uluslararası Alanda Nasıl Pazarlamalı?
Mekan: Lokal Tunel
Tarih: 14 Şubat Cumartesi
Saat: 14.00
Konuşmacılar: Laird Adamson, Zeynep Özbatur
New York’un bilinen bağımsız film yapım ve dağıtım şirketlerinden biri olan Magnolia Pictures’ın uluslararası satış directorü Laird Adamson ve Nuri Bilge Ceylan’ın yapımcısı Zeynep Özbatur bir filmin uluslararası pazarlama ve satışı konusunda merak ettiğiniz tüm soruları cevaplıyor.

Harekete Katılmak, Kalıpları Sorgulamak
Mekan: Lokal Tünel
Tarih: 14 Şubat Cumartesi
Saat: 16.00
Konuşmacı: Jackie Salloum, Çiğdem Mater
Jackie Salloum, Sapan & Hip Hop adlı filminde, Filistin’de ortaya çıkan ve kısa zamanda dünyaya sesini duyuran hip hop’çuları ve yaşamlarını, dünyaya, politikaya, ülkelerine ve direnişe bakışlarını irdeleyerek, onların dünya festivallerinde dolaşmasını, tanınmasını ve mesajlarını duyurmalarını sağladı. Gazeteci Çiğdem Mater ve Jackie Salloum ilham kaynakları, hareket biçimleri ve kalıpların yıkılmasına dair olası öyküler hakkında konuşuyor.

Altyazı Tartışıyor: O Lucky Man / Ah Şanslı Adam!
Yurvarlak Masa
Mekan: Lokal Tunel
Tarih: 15 Şubat Pazar
Saat: 19.00
Konuşmacılar: Altyazı
Altyazı Aylık Sinema Dergisi ekibi, bundan böyle her yıl !f İstanbul’da, sinema tarihinin derinliklerinden özenle çekip çıkardığı, günümüz dünyasını daha iyi anlamamızı sağlayabilecek kült bir filmi sunacak ve söz konusu film üzerine bir tartışma seansı gerçekleştirecek. Dergi yazarlarının yöneteceği tartışma seansı, dinleyicilerin de katılımıyla filmin 15 Şubat Pazar günü yapılacak gösteriminin ardından gerçekleştirilecek

Hayata dair seçimler: Burası ve Orası
Mekan: Lokal Tunel
Tarih: 16 Şubat Pazartesi
Saat: 17.00
Konuşmacı: Tanaz Eshagian, Umut Güner
Bugün İran’da cinsiyet değiştirme operasyonları yasal. Yirmi yıldan uzun bir süre önce Ayetullah Humeyni’nin verdiği bir fetva ile ‘teşhisi konmuş transseksüellerin’ cinsiyet değiştirmeleri yasal ilan edilmişti. Ancak bugün İran’da eşcinselliğin cezası ölüm. Tanaz Eshaghian, ‘Herkes gibi Ol’ adlı belgeselinde, cinsiyet değişimine hazırlanan birkaç genç erkeğe bu yolculuklarında eşlik ederken, izleyicilerine İran’ın şeriat kanunlarının eşcinsel erkeklerden nasıl böylesine şiddet dolu talepleri olabildiğine dair ipuçları da veriyor. Diğer yandan Kaos GL yazarlarından Umut Güner, bir süredir, oldukları gibi yaşayabilmek için ülkelerinden kaçmak zorunda kalan gey, lezbiyen ve transseksüellerin hayat hikayeleri ile ilgileniyor. Tanaz ve Umut, burada ve orada olabilmek üzerine, ya da bu baskıcı toplumlarda yalnızca ‘olabilmek’ üzerine konuşacaklar.

Kendini anlat: Öteki Türkiye Projesi
Yuvarlak Masa
Mekan: Lokal Tunel
Tarih: 18 Şubat Çarşamba
Saat: 17.00
Katılımcılar: Emre Akay, Doğa Kılıçoğlu, Can Kılıçoğlu, Bingöl Elmas, Berke Baş, Belmin Söylemez, Haşmet Topaloğlu, Somnur Vardar Öteki Türkiye, Avrupa kültür kanalı ARTE ile Fransız yapımcı Patrice Barrat’nın ortak projesi. Projenin amacı sözü “buralı” yönetmenlere bırakıp Türkiye karmaşasının kapısını biraz da olsa aralamak. Öteki Türkiye’nin yönetmenleri bu etkinlikte, şu anda devam etmekte olan çalışmalarını, kendi ilham kaynaklarını, yaklaşımlarını ve projelerinin detaylarını paylaşıyor olacaklar.

Nasıl Yaptım? Bir Daha Yapsam Nasıl Yapardım?
Yurvarlak Masa
Mekan: Lokal Tunel
Tarih: 19 Şubat Perşembe
Saat: 17.00
Konuşmacılar: Keş!f yönetmenleri
!f’in uluslararası yarışması Keş!f, dünyanın dört bir yanındaki en ilham veren genç yönetmenlerin en son yapıtlarını gururla sunar. Yarışma ses getiren bu yeni kuşak yönetmenlerle bir araya gelmemiz için aslında bahane. Onlarla tanışmak, son filmleri hakkında deneyimlerini paylaşmak ve nasıl yaptıklarını öğrenmenin tam zamanı!

!FZINE Festival Günlük Gazetesi
Tarih: 12-22 Şubat
Dünyanın çeşitli ülkelerinde sinema tutkunlarını bir araya getirerek çeşitli etkinlikler düzenleyen ve festival gazetelerine imza atan Nisi Masa, bu yıl !f İstanbul için festival boyunca her gün yayınlanacak !FZINEhazırlayacak. Festivalin İstanbul ayağı boyunca, 12-22 Şubat tarihleri arasında, toplam 12 sayı olmak üzere hergün basılacak günlük festival gazetesi !FZINE festival izleyicisine ve konuklarına ücretsiz dağıtılacak. Ayrıca gazetenin online versiyonu hergün internetten de yayınlanacak. En taze festival haberlerine ulaşılabilecek, günün filmleri hakkında bilgi edinilebilecek !FZINE festivalin nabzını tutacak.

!FZINE Film Gazeteciliği Atölyesi
Mekan: Lokal Tunel
Tarih: 20 Şubat Cuma 13:00 / February 20, Friday
Saat: 13:00
Katılımcılar: Nisi Masa Türkiye
Festival süresince !FZINE’i hazırlayan NISI MASA Türkiye, bu yıl !FZINE Film Gazeteciliği Atölyesi ile festivalin konuğu olacak. Türkiye’den genç ve amatör film yazarlarının, fotoğrafçıların katılacağı atölye süresince katılımcılar festival programındaki filmler hakkında inceleme, eleştiri yazıları, röportajlar ve tematik makaleler ile; festivalin atmosferini yansıtan fotoğraflar üretecekler. Atölye genç yazarların ve fotomuhabirlerinin birbirlerinin film yazıları ve fotoğrafları üzerine fikirler sundukları, birlikte ürettikleri, üretirken öğrendikleri bir platform olarak oldukça dikkat çekici.

Küçük Olsun, Senin Olsun: Yeni Amerikan Bağımsızlar Anlatıyor
Yuvarlak Masa
Mekan: Lokal Tunel
Tarih: 21 Şubat Cumartesi / February 21, Saturday
Saat: 16.00
Konuşmacı: TBC
Bu yıl !f samimiyetleriyle ve yenilikleriyle öne çıkan bağımsız Amerikan yapımlarını bir araya getiriyor: Wendy & Lucy, Geceler ve Haftasonları, Annesinin Oğlu, Okul Çıkışı, Wellness, Soyulmanın Hazzı, Yarı Ömür ve Kesekağıtlı Katil. Amerikan bağımsız filmciliğinde yeni ve heyecan verici bir akıma işaret eden bu filmleri yaratanlardan bazıları, bizlerle hikayelerini paylaşıyorlar.

!f Sergi
Tarih: 12-22 Şubat
Mekan: Lokal
Galeri Splendid ortaklığı ile ‘Dünya’da Sen’ teması altında sanatçı ve tasarımcıların afişleri sergileniyor.

Biraz da dans… Efsane !f Partilerine dikkat!

!f İstanbul Açılış Partisi
Paul Kalkbrenner / Mabbas
Yer: Ghetto
Tarih: 13 Şubat Cuma
Saat: 23:00
Berlin elektronik müzik camiasının havalı plak şirketi Bpitch Control’un; başarılı minimal, techno ve electro ritimleriyle tanınan havalı DJ’i Paul Kalkbrenner, !f İstanbul açılış partisinde ısısı yüksek bir gece için setin başına geçiyor. Paul Kalkbrenner öncesinde sizi geceye hazırlayacak Mabbas, performans sonrasında yine kabini devralıyor.

!f Gökkuşağı Partisi
Yer: Babylon
Tarih: 21 Şubat Cumartesi
Saat: 22:00
!f her yıl çok konuşulan ve sabırsızlıkla beklenen geleneksel Gökkuşağı partisini yine gururla sunuyor! Babylon, Babylon Lounge ve Üst Kat’tan oluşacak üç farklı alanda 8 DJ ve 1 VJ’den oluşan güçlü !f Gökkuşağı ekibi sizi disco, pop, electro, funk ve kitsch alemlerinde doyumsuz bir gezintiye davet ediyor. Pink Room, Milk Room ve L Room arasında tüm gece boyunca mekik dokuyacağınız bu müthiş parti kaçırılmamalı!

Kısa’ca “Party!”
Mekan: Lokal
Tarih: 19 Şubat Perşembe
Kısacıların partisi nasıl olur diye düşündük ve onlara sorduk. Tüm içeriğini kısacıların kendi performans ve aksiyonlarının oluşturacağı bu partide film/video yapmak yanında kısacıların nasıl eğlendiğine, neler yaptıklarına şahit olacağız. “İzleyici oylaması” sonucunun da açıklanacağı partide ayrıca “Türkiye’den Kısalar”dan küçük bölümler izleyecek ve yönetmenleri daha yakından tanıyacağız.

!f İstanbul Kapanış Partisi: Birşeyler Yap!
Beautiful Losers Artists
Yer: Lokal
Tarih: 22 Şubat Pazar
Saat: 23:00
Kendi mecralarını yaratan ve kullanan, kendi oyunlarını oynayan, kendi mesajlarını veren, kendi aşklarını anlatan, kendi danslarını eden, kendi eğlencelerini yaratan genç sanatçıların bir araya gelip yarattıkları bir !f partisi, bu gece için bir araya gelmiş bir eğlence kolektifi. !f 2009′u uğurlarken, kapanış partisinde kendimiz en sevdiğimiz genç DJlere, VJlere, oyunbazlara ve diğerlerine bırakıyoruz. Bize surpirizlere şaşırmak, oyunlara ve dansa katılmak düşüyor.

Biletler 1 Şubat’ta satışta!

!f istanbul festival biletleri 1 Şubat’ta www.mybilet.com üzerinden ön satışta, 07 Şubat tarihinden itibaren Beyoğlu AFM Fitaş, AFM İstinyePark, AFM Caddebostan Budak, Beyoğlu Emek Sinemaları gişelerinde ve Capacity AVM, Cevahir AVM, Profilo AVM, Kanyon AVM, Erenköy, Ümraniye, Nişantaşı, Beyoğlu D&R’larda.

!f Ankara festival biletleri ise 15 Şubat’ta www.mybilet.com üzerinden ön satışta, 21 Şubat tarihinden itibaren Ankara AFM Cepa Sinemaları’nda ve Panora AVM’de.

Daha fazla bilgi icin www.ifistanbul.com adresini ziyaret edebilirsiniz.


Annemin notu : Keşke İstanbul'da olsaydık da gidebilseydik. Ne güzel filmler varmış.

14 Şubat 2009

Sömürü - Exploitation

Çok tesadüfi bir şekilde Taschen ktaplığıyla karşılaştım. Genelde mimarlık kitapları basan bu yayınevi farklı ve cesur şeyler de çıkartıyor. 

Geçen gün Film Posterleri: Sömürü (Film Posters - Exploitation)  adlı kitaplarını gördüm.  Tam bir koleksiyoner ve kült film severleri için yapılmış. Afişler kadar seçkideki filmlerde sömürünün hakkını her şekilde veriyor gibiler. 
İlgilenenler için kitabı buradan indirebilirsiniz. 

Bu arada yandaki afiş tahmin ettiğiniz üzere Andy Warhol'un Chealse Girls filminin.




Televizyonda Sinema 1

TV8 gerçekten son dönemde en eli yüzü düzgün filim gösteren kanal. Gerçekten Tutunamayanlar, Yeniden Sev Beni, bolca Kim Ki-Duk gösteriyorlar. Cnbc-e'nin önceden yaptıklarını yapıyorlar. Belki daha bile cesurca. Tek eksikleri, kötü seslendirme. Belki orjinal dilde yayınlamaları daha iyi olur ama Türk izleyicisi de malum (altyazı olunca filmi takip edememe durumları). Bu akşam da süper film gösteriyorlar.  Otostopçunun Galaksi Rehberi.

En sevdiğim kitaplardan biridir Otostopçunun Galaksi Rehberi. Filmde çok eğlensemde o kadar sevememiştim. Ama yine de tavsiye edilesi ve güzel vakit geçirmeye yarayan bir film. Sonuçta beş ciltlik bir kitabı tek film yaparsanız anca bu kadar olur. 

İşiniz yoksa izleyin efendim. Saat 20:30'da.

Yeni Çıkan Dvdler 1




Ailecek izlenecek eğlenceli bir yol filmi  :  Little Miss Sunshine (Annemin tavsiyesi)
Birincisinden daha başarılı bir çizgi roman uyarlaması  : Hellboy 2 The Golden Army
Haftanın Türk filmi  : Aşk Tutulması 
İçi boşaltılmış Hollywood aksiyonu için : Bangkok Dangerous



Sonbahar




Yavaş yavaş işledi içimize. 
Yağmur gibi, soğuk gibi, aşk gibi.
Uzun süre çıkmaz aklımızdan. Isınsak da sızlar içimiz.
Kabaran karadeniz gibi kabardı çünkü yüreğimiz.




Bir oğulu beklemektir, gideceğini bile bile
Bir kızı sevmektir, kavuşamasan da
Beklemektir sonbahar
Ardından kış gelecek olsa da

Hunger


Yukardaki sahnenin bir öncesinde oyuncular 17 dakikalık kesintisiz bir performans sergiliyorlar. Uzun süre akıldan çıkmayacak bir "hayat" diyalogu.

2000'li yıllarda Türkiye'deki ölüm oruçlarını hatırlıyorum. Hiçbiri bu filmde olduğu gibi gösterilmedi. Hatta unutulması için bahsi bile geçmiyor. Boşa mı öldü 122 kişi demeden geçmiyor aklımdan? 

Hunger ile ilgili en çok şaşırtan şey, belki ilk defa bir İRA filminde bazı İngilizlerin de insan oldukları vurgulanmış. Zaten sadece sesiyle bile bizleri irkilten Thatcher yeterince insanlıktan uzaktı.  

Yönetmen olayları gerçek anlamda tüm çıplaklığıyla gösterirken hiç acite etmeden hikayesini anlatıyor bize. İçimizde muhteşem bir öfke oluşuyor. Ani değil bu öfke. Sindire sindire. Hayat ile ilgili bir tartışmayı, özgürlük olmadan bir anlamı olmadığını, bunun üzerine yeryüzünün en uzun sekansını bile çeksek ölümün anlamsızlaştığını ve film bitince bu ölümün asilliğini düşünmüyoruz. Tek şey kalıyor. Özgürlük ve hayat. Ülke ve Özgürlük.  Öfke ve hayat. Sadece öfke.

Not : Filmi Türkiye'de Alper Özcan vizyona sokabilmek için uğraşmış ve bunu da başarmış. Vizyona giriyor. Alper Özcan ki Sonbahar filmi ile bu ülkede en sessiz çığlığı atmayı başarmış ve ilk defa ölüm oruçlarına değinmiştir. Sonbaharı sonra yazacam. 

Puanlama -->     Ben: 8
                              Abim: 7
                     Ortalama: 7,5


13 Şubat 2009

Issız Adam


Bu filmin vizyona girdiğinden bile habersizdim. Abim izledikten sonra söylemiş, kimin filmi ki o demiştim. Üretkenliği şaşırttı ve sevindirdi Cağan Irmağ'ın. 
Şimdi abim bu filmi fazlasıyla sevmişti. Sanıyorum o gün tek gitmesinin de bunda etkisi var. filmi herkesten sonra izledim. Önyargılarım vardı. Sonbahar'dan fazlasıyla etkilenmiştim ve pop ikonu haline gelen bu film beni hiç çekmemişti.

Filmi izleyince aklımda oluşan ilk şey, gerçekten bir Hollywood filmi gibi formülize edildiğiydi. Tüm film sadece etkileyici son 10 dakika için çekilmişti. Amaç bizi ağlatmak, duygulandırmak, kızdırmaktı. Ben sanırım samimi bulamadım. Babam ve Oğlum'da da bunu yapmıştı aslında. Yabancısı değildik, ama o senaryosu, oyunculuklarıyla oldukça öne çıkan vasat üstü bir filmdi. Issız Adam için maalesef böyle düşünmüyorum. 

Filmin modern erkek üzerine nispeten doğru tespitleri var tabi ki. Ama yaratılan karakterin de çok bizden olmayacağını düşünüyorum. Tamam, eskiler kadar sabırlı değiliz ilişkilerde, istekli de değiliz. Tüketim toplumunun kölesi olmuşuz ilişkilerde de. Ama bunu hızlı tüketilecek bir filmle anlatmak da manidar gibime geliyor. Hatta Hollywood'un tükettiği bekar, maharetli, hatta aşçı erkek figürü oldukça etkili. 

 ‘Donmak üzeresin, tatlı bir uykuya kapılıyorsun, halbuki öldüğünün farkında değilsin.’ Aynen öyle. Çağan Irmak’a, belli bir iç pazara hitap eden, eli yüzü düzgün tabir edilen filmlere gözyaşı dökecek seyirciyle birlikte iyi uykular dilemeli. 


12 Şubat 2009

Garden State



İlk filmimiz Garden State. Adı itibariyle iyi denk geldi aslında. Daha bir kaç gün önce anneme izlettim. Yine eğlenceli, içimi sıkmayan bir film izlet bana dediğinde aklıma gelen ilk filmlerden biri olmuştu.


2004 yapımı bu filmi çoğunuz biliyorsunuzdur. Son dönem amerikan bağımsızları arasından ustalıkla sıyrılıyor. Bir ilk film olduğu düşünülürse fazlasıyla başarılı. Sevilen dizi Scrabs'ın başrol oyuncusu Zach Braff imzalı film Natali Portman ve Peter Sarsgard'lı kadrosuyla göz dolduruyor. Oldukça eğlenceli olan film iyi senaryosu ve en önemlisi müzikleriyle akılda kalıcı. Coldplay'in Dont Panic şarksıyla (ki en sevdiğim şarkılardandır) başlayan film The Shins, Iron and Wine ve Zero 7 gibi sonradan takip etmeye başladığım grupların şarkılarıyla devam ediyor.


Anneyle röportaj : 


Filmi beğendin mi? Genel olarak nasıldı?

Güzeldi ve tamamen dingindi. Gençlerin masum ilişkisiydi. 


Senaryo nasıldı? (Burada bir yönlendirme yaparak,senaryonun genç oyuncu yönetmen Zach Braff imzalı olduğunu belirtiyorum)

Özellikle Sam karakterine bayıldım. Hastalığını kabul etmiş olması ve evini birine açması(üvey kardeş) hoşuma gitti. Senaryoyu bir gencin yazması hem sevindirici hem de filmi daha etkili kılmış.


Oyunculuklar ne düzeyde?

Hiç sırıtmıyordu. Hatta başarılıydı diyebilirim.

İlk aklına gelen nedir bu filmle ilgili?

Filmin mutlu sonla bitmesi güzeldi. Güzel bir ilişki olabilir.

Seni etkileyen sahne ne oldu?

Çocuğun babasıyla karşılaştığında hiçbir şey olmamış gibi davranması garipti. Bir de annesinin kolyesi için arkadaşının uğraşması.


Müzikler dikkatini çekti mi?

Filme çok uyum sağlamış müzikler seçmiş. Dinlendirici keyifliydi. 


Filme kaç puan verirsin?

Benden 8 alır.


Filmimizin aritmetik ortalamsı = 8+9/2 = 8,5


  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP