'en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan'
30 Kasım 2009
Up
25 Kasım 2009
mammoth : nesli tükenen hayvanlar
Gönderen Porco Rosso zaman: 22:08 5 yorum
Etiketler: 8/10, festival, lukas moodysson, mammoth, Michelle Williams
23 Kasım 2009
Hayat çok yönlü (interdisipliner) (aynı zamanda "lineer" de sakallis)Loach ise bunu anlaşılır kılmanın yollarını arıyor. Aslında arıyor demek hata olur. Bunun sırrını çözmüş.Sadelik ve gerçeklik göstersi bu. İronik olan tek şey sadeliğin bizleri büyüleyebiliyor olması.
Looking for Eric bu yılın en iyleri listesine girecek. Bunu açık gönüllülükle söyleyebilirim. Loach Kiewsloski'ye olan saygısını çektiği her filmle göstermeye de devam ediyor. Bize, sinemaya ve işçilere olan saygısının ne kadar üst düzeyde olduğuaşikar.Loach bu filmiyle aileyi bir araya getiren, işçileri bir arada tutan şeyi ve insanın kendini bulmasına değiniyor. Bunları tabi ki futbol , aşk ve işçi sınıfı üzerinden anlatıyor. Evet bu adam hep böyle yapıyor bunu. Ama asla sakil durmuyor. 6 tanesini izlediğimiz "Kötülük Çiçeğini" tekrar önümüze sermiyor. Mutlaka onun formunu değiştiriyor. Üstelik bunu yaparken "form","sakil", "inter ve lineer" gibi ağdalıkelimeler de seçmiyor.
LooKING for ERIC, farklı bir film. Aynı eric cantona'nın farklı olması gibi. İngilterede Fransız olmak gibi. Kendi filmini çektirecek kadar kendinden emin, belki küstah Cantona. Bir fikrim var diyor ve en doğru adama, kendisinin de adam(!) olduğu topraklara gidiyor. Ve gönül rahatlığıyla kendini Loach'a bırakıyor.Herşeyden yorulmuş ve yıllardır saplandığı depresyondan bir türlü kurtulamayan Eric, bir cigara tüttürür ve odasında gerçek boyda afişi olan Eric Cantona'yla konuşmaya başlar. Cantona ona bolca Fransızca atasözü söyler, Eric'in bildiği şeyleri tekrar söyler ve onun hayatında değişiklikler yaratır. Kendini düşünmez, belki varolmadığından belki de gerçekten pas vermeyi, birine yardım etmeyi daha çok sevdiğinden. Ama sönük bir hayata sahip Eric'e çok güzel bir asist yapar. Her ikisi de mutlu olacaktır şüphesiz.Eric'in etrafında iyi insanlar vardır ama. Bunu gözden kaçırmamak gerekir. Reklamsız forma giyip FC United'ı tutan taraftarlar, herşeyi kitaptan öğrense de dostları için elinden gelen herşeyi yapan bir şef vesilahlı adamlara karşı bile birlik olunca herşeyi becerebileceğini bilen bolca iyi arkadaş (işçi) ve yılların acısını gözardı etmeye meğilli ve anlayışılı bir eski eş. Zaten bu nedenledir Eric'in gerçek derdi bir anda sadece üvey oğullarıdır. Ama ne zaman bir araya gelir birlik olursanherşeyin üstesinden de gelirsin diyor Loach. Ya da Eric de diyor olabilir.Bu film eric'in farklı hayatına bakmamızı da sağlıyor. Gördüğümüz, bildiğimiz ama unuttuğumuz yönleriyle Eric. Farklı olduğunu hatırlatmak için herşeyi yapan. Eric'i anlatıyor film. Eric Cantona'yı. Ben başrolde değilim diyor. Ama göz kırpıyor.
Cannes'ın en iyilerinden biri olduğu kesin. Yılın en iyilerinden de
olabilir.
Birlikte izleyecek dostlar, akrabalar ve sevgililer bulun.
Yakaları kaldırın.
El ele izleyin.
Gönderen Porco Rosso zaman: 19:04 10 yorum
Etiketler: 8/10, beklenen film, Cannes, ingiltere, ken loach, looking for eric
zombieland
22 Kasım 2009
the boat that rocked
19 Kasım 2009
Saat : Yarım
16 Kasım 2009
500 days of Summer
When Harry Met Sally nasıl zamanın ötesindeyse bu film de benim gözümde öyle. Günümüz ilişkisine layıkıyla bir bakış atıyor Marc Webb.
Tom Hansen kendi mesleğini yapmaya çaba sarfetmeyecek kadar tambel(belki de umursamaz) bir tebrik kartı yazarı. Ve bir gün, hayatının sonraki 500 gününün ilk günü oluveriyor. (Evet hepimizin sonraki 500 günü başlatan bir günü var) Ama biz Hansen'i (çavdar tarlası çocuklarında bahsi geçen Hansen'e benzer bir umarsızlığa ve yaratıcılığa sahip olsa da onun kadar serseri ve güçlü değildir) değişik günlerinin değişik ruh halllerindeyken görüyoruz. Mesela gün 344 hansen ağlar. Gün 14 Hansen vaz geçer. 45 Hansen sokaklarda dans ediyor. Gün 500 hansen mutsuz. Gün 1 hansen gerçekten umutlu. (bu rakamsal değerler "mod500" de hesaplanmıştır)
Filmin bir erkek filmi olduğu aşikar. (High Fidelity'e kadın filmi diyenler vardı. Onlar buna da öyle diyebilirler belki). Bir erkeğin aşk döngüsünü gözler önüne seren. Tüm inişleri ve çıkışlarını bizlere yansıtan. Belki tam taraflı değil (kızın ağzından çıkanları hep ikinci kere duyoyoruz zira ve mantığımız onunkiyle çakışıyor) ama erkeğin duygusal değişimini bizim taraf olmamızı sağlayarak aktarıyor.
Yani gördüğüm şeyin bir önemi yok. Ben o adamın hallerini hissediyor ve ekran karşısında kızıyor bağırıyor gülüyor ve ağlıyorum. Sanırım filmin farklı kurgu, mükemmel müzik, iyi oyunculuk performanslarından çok (ki bunlar gerçekten önemli) bana birçok filmin hissettiremediği yoğunlukta şeyler hissettirmesi önemli kılıyor bunu. şeyler diyorum çünkü hayat tek düze değil ve içinde herşey var.
Bu film tesadüfen bol alkollü yoğun diyaloglu bir gece, "Çölde Çay" konuşulduktan sonraki gün izlendi. Sanırım Port Moresby, Joel Barish ve Rob Gordon; Tom Hansen tadında adamlar. Sanırım o filmleri sevdiğim için bu filmi sevdim. Sanırım biraz daha yazarsam kişiselleşen bir yazım olacak. Öperim herkesi.
İlkbahar, yaz, sonbahar...
Evet sonbahar iyi. Orda kalalım.
9/10
Gönderen Porco Rosso zaman: 10:04 5 yorum
Etiketler: 500 days of summer, 9/10, amerika, romantik-komedi
14 Kasım 2009
we just cant do anything about it!
Alice in Chains -- 90'lar grunge'ı 90 larda bile böyle olmamıştı. Gerçek bir Seatlle albümü olmuş. 8/10
Moby -- Klibini yayınlamıştım. Lynch çekmişti. En iyi şarkılardan biri o. Albüm yine olmuş. Seviyorum bu uzaylı adamı.
Modest Mouse -- Whale Song , inanılmaz güzel bir şarkı. Albümün tamamı için bunu demek zor ama ben yine de bu grubu seviyorum.
Gönderen Porco Rosso zaman: 16:30 0 yorum
Etiketler: King of Conveince, liste, müzik, parov stelar, the national
10 Kasım 2009
Kıskanmak
Kiskanmak daha önce de yazdigim gibi oldukça önemli bir kitap. Kime göre derseniz 2-3 isim sayarim . Sayayim mi? Peki sen istedin sevgili okur.
1- Porco için önemli.
2- Missi için
3- Don Panza için
4- Sakallis için (okumasa da önemli)
Bunlar yeter simdilik.
Bu Türk edebiyati için önemli ve Kiskanmak olgusunu; "saf" kiskanmak olarak ele alan ama okuyucuyu (ve artik izleyiciyi) baska bir beklentiye sokan, kari-koca iliskisi ile üçüncü biri arasinda geçenlerden çok daha farkli boyutta anlatan bu kitap, üslup ve konu olarak sinirlarin ve zamanin çok ötesinde.
---spoiler----
Hikaye öncelikle bir kadinin kocasini altmasi üzerine kurulu gibi görünüyor. ama aslinda çocuklugundan beri abisinin güzel kendisinin (fazlasiyla) çirkin olmasinin her türlü ceremesini çeken (okuyamayan, evlenemyen ve çalisamayan) Seniha'nin abisini kiskanmasi ve ondan öç almak için türlü yollara basvurmasini anlatiyor. Evet basit anlamda bu. Ama kitabin tüm gidisati ve dönemin insan davranisi geregi böyle birsey beklenmedigi için bu hayret verici kiskançlik ve getirdikleri okuyucuyu (maalesef izleyiciyi degil) sasirtip, etkilemekte.
Demirkubuz zaten burada bir afalliyor. Kitapta verilen yan hikayelerle bu görüs desteklense de film bunu aktarirken eksiklikler barindiriyor. Kitabi okumayan biri sonu hariç bu farkli kiskanma olayini nasil yakalar bilemiyorum. Zira film içerisinde Demirkubuz etrafa yaydigi imajlarla ve konusmalarla hep bizi yönlendiriyor kocasini aldatan kadin hikayesine (tamam kitapta da böyle ama arada ipuçlari var).
Filmle ilgili sikintilari sayacagim.
- Öncelikle Berrak Tüzünataç gerçekten odun geldi odun gidecek. Buna hiç mi hiç süphem yok.
- Isik kullanimi etkiyi arttiran eski Demirkubuz filmlerindeki gibi degil. Ama buna ragmen maden ve bazi ev sahnelerinde isik ve görüntü kesinlikle mükemmel.
- Ama filmin tamamina yayilamamasi gerçekten rahatsiz edici.
- Replikler fazla zorlama çikiyor herkesin agzindan. Sakil bir konusma tarzi. (Dönem için sakil, simdi için degil)
- Bir de kitabin herseyini aktarmak için uzun uzun konusmalar biraz yorucu. Kitabin bazi yerlerini hizli geçen film bazi yerleri vermek için uzun uzun konusmalarla yorabiliyor.
- Isin ilginç yani ise filmin iyi mi kötü mü olduguna karar veremem. Çok sevdigim bir kitap, çok sevdigim bir yönetmen,normal degerlendirilse orta alti, ben normal degerlendirsem orta üstü bir film. Sanriim ortalama bir not verecegim.
7.5/10
Not: Biliyorum ki filmin etkisi üzerimde gün geçtikçe artaçak. Yillar sonra çok iyi film diyecegimi de biliyorum.
Not 2: Bu yazı, benim gibi "kıskançlık" duygusu az olan biri tarafından yazılmıştır.
Not3 : Nesrin Öztürk rolüyle ALtın Portokalda en iyi kadın ödülü aldı. Bir iki ödülü daha var ama bakmaya üşendim şimdi.
Gönderen Porco Rosso zaman: 11:50 4 yorum
Etiketler: 8/10, beklenen film, festival, kıskanmak, kitap, uyarlama, zeki demirkubuz
08 Kasım 2009
Pazar: Bir Ticaret Masalı
Gönderen Porco Rosso zaman: 12:40 3 yorum
Etiketler: 9/10, ben hoskins, festival, tayanç ayaydın, Türkiye
05 Kasım 2009
Antichrist
Gönderen Porco Rosso zaman: 20:49 2 yorum
Etiketler: 8/10, antichrist, avrupa, beklenen film, Cannes, lars von trier
04 Kasım 2009
moon
Gönderen Porco Rosso zaman: 00:25 7 yorum
Etiketler: 9/10, beklenen film, David Bowie, Duncan Jones, moon, Sam Rockwell