'en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan'
27 Aralık 2012
24 Aralık 2012
Safety Not Guaranteed
ne zamandır anaakım şeyler izliyordum. amerikan bağımsızlarını özlemişim. Colin Trevorrow farklı bir bilimkurgu komediye imza atmış. Hatta şu anda gündemde olan Looper gibi zaman yolculuğunu konu oluyor. Üstelik düşük bütçeyle bilimkurgu nasıl çekiyor bize onu gösteriyor.
Bir gazete ilanında "kendisiyle zaman yolculuğu yapacak bir arkadaş arayan" adamı haber yapmaya karar veren çapkın Jeff yanına iki stajyer alır eski kasabasına gider. Onunla gelen kız stajyer adamla konuşur ve arkadaş olarak sanki onunla yolculuk yapacakmış gibi davranır.
Aslen bir yol filmi. Yol kasabada dursada karakterlerin sürekli değişimi ve olgunlaşması eğlence dozu ile filmin yol filmi olmasından uzaklaştırmıyor.
Bağımsız izlemek isteyenler için ideal.
27 Kasım 2012
Stanley Kubrick'in En Beğendiği Filmler
http://www.criterion.com/lists/106755-stanley-kubrick-s-favorite-films
Gönderen Porco Rosso zaman: 17:35 2 yorum
Etiketler: liste, Stanley Kubrick
21 Kasım 2012
Lockout
Gönderen Porco Rosso zaman: 10:54 0 yorum
Etiketler: 2012, 6/10, amerika, bilim kurgu, guy pearce
ice age 4
17 Kasım 2012
madagaskar
16 Kasım 2012
The Willow Tree
kör göze parmak bu filmde ironik olmuş.
FOTOĞRAFSIZ - AFİŞSİZ
Gönderen Porco Rosso zaman: 10:17 0 yorum
Etiketler: 2005, iran sineması, majid majidi
10 Kasım 2012
The Angel's Share
Paul Levarty ile ortalığı da insanlara olan inancı da bitmemiş bu adamın. Açıkcası önceki filmi Route Irish ile şiddete bu kadar yaklaşması (haklı olsa bile) bir an "lan noluyor dedirtse de bu filmiyle yine sıcak iç ısıtan yıllandıkça güzelleşen bir viski gibi olduğunu ispatladı.
Robby başı beladan kurtulmayan (daha doğrusu kendini beladan korumak konusunda sıkıntıları olan) bir gençtir. Son vukuatı sonucu kamu hizmeti cezası alır. Burada Harry kendisinin elinden tutar ve onu viskiyle tanıştırır. Viski Robby'nin hayatını değiştirecektir. Şişelerin peşinden koşturuacak ama karısı ve doğacak çocuğu için güzel bir hayat için çabalayacaktır.
Açıkcası filmin aksayan net bölümleri var. Ama film o kadar sevgi dolu ki her şeyi boşvermek mümkün.
Gönderen Porco Rosso zaman: 22:42 3 yorum
Etiketler: 2012, 8/10, if istanbul, ingiltere, işçi sınıfı, ken loach
Chronicle
Filmi yazarım diye taslaklara kaydetmişim kalmış öyle. Ama hatırlamıyorum da nasıl bir şeydi. Demek ki o kadar da iyi değilmiş.
29 Ekim 2012
Amour
24 Ekim 2012
House MD
Herkes yalan söyler, lupus, tb, ct, etik vb. pekçok şeyi kafamıza kazıdı House Md.
Nevişahsına münhazır doktor Gregory House hayatına son vererek diziyi bitirdi. Sonuçta doktorluk onun hayatıydı.
3.sezonunda yakalamıştım bu diziyi ve sonra askerdeyken bile izledim hiç ara vermeden. Bu dizi sayeseinde doktorluğu öğrendiğimi sandım, zeki olmayı çok istediğimi farkettim (aptal olduğumu farkettiğime göre çok da aptal olmamalıyım bence) bir kaç dil bilmek istedim ve dizi bitince hiç birini yapmayacağımı idrak ettim.
Şu sıkıcı hayatı renklendiren başka bir şeyler bulmak lazım artık.
Not: Hayatımda gördüğüm en iyi dizi bölümü "House' Head Wilson's Heart" bölümüydü. Uzun süre de öyle kalacak gibi.
Hatırlamakta yarar var : http://kirmizidomuz.blogspot.com/2011/03/house-md.html
03 Ekim 2012
super 8
gerçekten neyi neden anlattığı belli olmayan iyi giriş yapan ancak sonra gideceğini bilemeyen bir film olarak kalmış.
JJ Abrahams uzaylıları seviyor ama biraz daha ET kafasından uzaklaşarak yaparsa daha güzel olur.
5,5/10
* ahmet çakar tarzı yazı yazmak<
Gönderen Porco Rosso zaman: 11:04 2 yorum
Etiketler: 2012, 6/10, amerika, bilim kurgu, j.j.abrams, steven spielberg
Terraferma
Biraz "amarcord" biraz "il postino" biraz deniz, biraz "ken loach"vari mülteci sorunu.
Bir adada dış dünyaya ne olsa kapalıdır. İnternet televizyon telefon bunu değiştiremez. Oranın halkı bu nedenle kapalı ve kendine dönüktür. Ve kültürü daha yoğundur.
Ama kapitalist düzen insanı değiştirir, toplumu değiştirir. Eski balıkçılarla yeni nesil arasında yetinmekle daha zengin olmak, eşitlikle bencillik arasında giden tartışmalara kaçak göçmenlerin kayığı eklenince ada iyice karışır. Biraz saftirik kahramanımız ise herşeyi yeni keşfettiği bu yazın nasıl biteceğini kestirememektedir.
Film sıcak ve güzel. Klasik bir italyan aile hikayesi. Baaria gibi dönemlere yayılmasa da İtalya'nın kokusunu almak mümkün.
7/10
02 Ekim 2012
The flowers of the war
benzerleri oldukça fazla olan bu hikaye yeni hiç bir şey katmıyor bize. Standartın hiç bir açısından üzerine çıkamıyor. Biraz abartıldığına da eminim.
Tamam yönetmen oyuncular iyi. Hatta yapım da büyük ve başarılı ama kahraman subay haricinde hiçbir çekiciliği yok filmin. Christian Bale bildik oyununu sergiliyor, küçük kızlara ifrit olunuyor film uzun süresiyle sıkarak bitiyor.
6/10
24 Ağustos 2012
Football Is A Part of I
06 Ağustos 2012
Black Mirror
Black Mirror 3 bölümden oluşan bir tv serisi. Ancak her bölüm tamamen bağımsız ve diğerleriyle alakasız. Alakasız dedimse ana tema üzerinden aynı olmakla farklı hikayeler anlatmakta.
Birinci seri de ingilterede sevilen bir kız kaçırılır ve kaçıran kiçi bir tehdit postasıyla "kızı öldürmemesinin tek şartını" açıklıyor. Başbakan canlı yayında bir domuzla sevişmezse kızı kimse bir daha göremeyecektir.
İkinci de ise çalışıp (koşu bandında) elektrik üreten genç erkeğimiz zorunluluklar dünyasında (tv izlemek istemezsen ceza puanı yersin. yemekler puanla, koşup kazandığın puanlar zorunlu kaldığın şeylerle gider). Adamımız bir kızdan hoşlanır puanlarını ona verir. Kız o puanlarla sahneye çıkabilecek ve ünlü olup kurtulabilecektir bu hayattan. Bişeyler olur (spoiler olmasın çok) sonra kendine kastırır bu kez de puan toplamak için ve sahneye çıkar. Kendini öldürecektir canlı yayında ve öncesinde sistemi eleştiren sert bir konuşma yapar. Tam öldürecekken şovun sunucusu (akın ılıcalı gibi birşey) sana önerim var der ve adamı her hafta televizyonda aynı formatta bir şov programına çevirir. Adamımız artık sistemi eleştirdiğini söyleyip duran bir şov insanı olarak rahata ulaşmıştır.
Pek güzel bir bölümdür.
Üçüncü de ise insanlara takılan bir çiple gördükleri herşeyi kayıt edebiliyor ve sonradan tekrar izleyebiliyorlar. Bu durumun o an kaçırılan detaylara dönüşü sağlaması ve bunun insan hayatında yarattığı etkileri işliyor.
Yani bu üç film de oldukça başarılı ve ilgi çekici konulara değinerek televizyon dünyasını yerin dibine sokan bir televizyon serisi olarak ironileri içinde barındırıyor.
Mutlaka izleyin.
30 Temmuz 2012
American Pie Reunion
Burada kastettiğim ilk orjinale bir hayli yakın seyreden başarılı bir film olduğudur. Ne zamandır film izlemeyen bünyeyi sinemaya alıştırmak için denedim ve başarılı oldu gibi.
10 yıl önce izlediğimiz filmle arasında sanki bir şey çekilmemiş gibi olmuş. Hemen ardından bu gelmiş gibi doğal ve samimi. Zorlama olmamış. Bence eğlenmek için izlenebilir.
7/10
21 Mayıs 2012
Man On Ledge
Uzun aralardan sonra film izleyince tercihim orta halli Hollywood filmleri oluyor. Zihnimi çok yormasın saçmalığı çok olmasın orta halli olsun diye. Hayat öpücüğü versin istiyorum biraz da. Hayata döndürsün yeter.
Man on Ledge girşiyle fena değil izlenimi yaratıyor ve filmin bazı yerlerindeki fena düşüşleri haricinde vasata yakın bir şekilde bitiyor. Genel olarak tipik bir hollywood filmi. Haksızlığa uğrayan polis memurunun kendini aklama girişimi. İntihar etmek için gökdelenin pervazına çıkar ve burdan aşağı atlamakla tehdit eder herkesi. Bu sırada da suçsuzluğunu nasıl ispatlayabileceği aklımıza takılır. Merak edip izleriz. Sonuç bildik gidişat tahmin edilebilir oyunculuklar ortalama.
"Suçsuzluğunu ispat etmek için suç işleme" filmlerinden biri. Bir diğeri Russel Crowe'lu The Next Three Days gibi bir şey olmuş yani. Çok özel bir film değil.
6/10
04 Mayıs 2012
The Hunger Games
İzlerken sıkmayacağı için tavsiye ediyorum.
17 Nisan 2012
A Seperation
İrandaki kadının çilesini değil bu sefer farklı bakarak adamın hayatına odaklanıyor. Kadının gitmek istemesi ve söylemlerine tarafsız bakıyor. Hiç yargılamadan erkeğin hikayesini ve kalışını rasyonelleştiriyor. Bizim bildiğimiz iran filmleri hep kadının orada kalmak istemeyişini aktarırır ve biz de hak veririz. Ama bu sefer adam gidene engel olmayıp kalışını açıklıyor. Kızının tutumlarına ise hayran oldum. Ne ulvi bir kızdır o. Aklı başında falan. Amerikan depresyon kızlarına cevap gibi.
Film dünyanın her yerine uygulanabilir aslında. Zaten bu genel geçer hikayesi sayesinde dünya çapında başarı elde etti.
A seperation gerçekten başarılı kendini izlettiren bir film tavsiye olunur.
9/10
Gönderen Porco Rosso zaman: 21:31 0 yorum
Etiketler: 2011, 9/10, a separation, iran sineması
13 Nisan 2012
We Bought a Zoo
İyisinden bir aile filmi. Fazlasını beklemeye gerek yok. Sinamatik olarak harika bir film olmayabilir belki ama sıcak ve insanı sarıyor. Zaten hayvanlar olunca sempati duymamk da imkansızlaşıyor.
Anneleri 6 ay önce ölmüş olan Dylon ve Rosie babalarının napacağını bilemeyişi ardından hayvanat baçesi almasıyla kendilerini başka bir alemde bulurlar. Ancak bu hayvanat bahçesi bakım gerektirmekte ve maliyetlidir. Ailecek bu zorlu mücadeleye girerler ve karşımıza bu güzel aile filmini çıkarırlar.
Gerçek hikayeden esinlendiği için daha güzel geliyor insana. Ayrıca filmin müzikleri de Sigur Ros'dan Jonsi'ye ait.
7.5/10
Gönderen Porco Rosso zaman: 01:23 0 yorum
Etiketler: 2011, 7/10, aile filmi, amerika, matt damon, scarlett johansson
11 Nisan 2012
Intouchables
20 Mart 2012
The Grey
Zaten durmuş ve çalışmayan kafam artık filmleri de iyi değerlendiremiyor (zaten değerlendirmelerin kötüydü diyenleri tenzih ederim. ayıp ama), ama bu filme karşı değişik şeyler hissediyorum.
Öncelikle çok saçma ama duygusal ama şiddet ve aksiyon barındırıyor ama biraz hızlı akıyor ve anlaşılmıyor ve karakterler biraz havada ama hiç yoktan iyi. Zaten filmle iligli gariplik en baştan başlıyor: 55 yaşındaki Liam Nelson nasıl oluyor da aksiyon yıldızı oluverdi son 3 yılda? Babam böyle kek yapma... Tamam susutum.
Sonuna kadar izlenemeyecek filmlerden. Zaten sonunu izlemek de çok bi işe yarıyr mu bilemiyorum. Sonu mu var ki filmin. Hayat garip. Bir gün yaşarsın ve bir gün ölürsün. Bir filmi bir gün sever bir gün nefret edersin.
18 Mart 2012
Drag Me To Hell
16 Mart 2012
Stake Land
Gerçekten gereksiz bir film.
"Lan zaten sen bahsedene kadar duymamıştık ve izlemeyecektik. Ne uyuz ediyon ki bizi" derseniz hak veririm. Ama sizleri kötüden sakınmak bir ananın bir babanınki gibi benim de görevim.
Neyse filmde anlaşılmaz vampirler var. Günışığında kavrulan ama vampirden çok zombiye benzeyen tipler, saçma yanı. Ama filmdeki din eleştirisi de öyle böyle değil gerçekten. Yine de film vasat altı.
Imdb puanı ise bir korku filmi için gayet iyi : 6.6
15 Mart 2012
Descendants
George Clooney sen neymişsin.
Bu adam, kötü filmde izlenecek bir şeylere sebep olduğu için büyük adam.
Descandents sadece sen ne yapardını soruyor oluşuyla başarılı bir film. Geri kalan hikaye anlatılışının bir esprisi yok. Öldükten sonra seni aldattığını(üzdüğünü) öğrendiysen sevdiğin kişiyi hala sever misin? Sanırım bir tek bilgi hayatını altüst edebiliyor.
Bu soru iyiydi de; iyilik timsali olup arsayı satmamak falan nedir yahuu? Yani film sürekli iyi olmak üzerine. Her ne kadar filmde: arkadaşlarım Hawaii'de aşamak iyi diyor ama ben 15 yıldır sörf bile yapmadım dense de sanırım Hawaii'de yaşayanların keyfi pek yerinde.
George Clooney'e rağmen sıkıcı, ama Sideways ile birleşince ilişkiler üzerine vasat üstü.
14 Mart 2012
Perfect Sense
Milliyet gazetesinde haberi okutmak için hazırlanan başlıklara benzedi üstteki yazı.
İnsan hangisi olmadan devam edebilir yaşamına? Duygular olmazsa olur gibi geliyor ama bu film sanıyorum bu savı çürütmek için var. Ya da şöyle: insan oğlu her şarta uyum sağlayabiliyor. Zaten bambaşka coğrafya ve şartlarda yaşamaya devam eden insanlar bunun göstergesi. Ama bu filmde duyularını yavaş yavaş yitiren insanların da hayat uyum sağlaması ama yiten her duyuyla insanlığın da yavaşça yittiğini görebiliyoruz. Ama insanlık ya da duyular gitse de sevginin gücünün yaşayanları nasıl bağlar birbirine hissettirmeye çalışıyor film.
Aslında çok iyi bir film olamayışı burdan geliyor. Hisleri çok iyi aktaramıyor gibi. Yani savlarının maddesel yanlarına yoğunlaşınca duygusal yanı biraz havada kalıyor gibi.
Ama yine de güzel, romantik, izlenilesi bir film.
Gönderen Porco Rosso zaman: 12:54 3 yorum
Etiketler: 2011, 7/10, eva green, ewan mcgregor, ingiltere, perfect sense
13 Mart 2012
Sen Kimsin
Kat'iyen izlenmemesi gereken bir film.
Yazacak başka bir şey de yok. Çok bile konuştum film hakkında.
Tinker, Tailor, Soldier, Spy
Ya evet çözümü görebiliyorum finalde. Ama akarken anlatılıyor bişeyler ya ben orda duralıyorum. Tamam kim ne bok yemiş biliyorum ama nedenini sonunda bile anlamıyorum. Ben sanırım yavaş yavaş beyin ölümümü yaşıyorum. Bu filmler de bunun göstergesi.
Kötü desem olmaz anlıyorum iyi gibi. Ama iyi diyecek kapasitede de değilsem bence izleyip kendiniz karar verin diyebilirim.
Gönderen Porco Rosso zaman: 16:42 2 yorum
Etiketler: 2011, amerika, gary oldman, tinker tailor soldier spy, tom hardy