31 Ekim 2009

lymelife

eğlenceli bir aile draması.

sanırım en yakın benzeri mürekkepbalığı ve balina.
filmin yapımcısı alec baldwin aynı zamanda oynuyor, martin scorsese ise ortak yapımcı olarak filme güvenini gösteriyor. küçüklük idolümüz maculy culkin'in kardeşi ise başrolde.
öyle başlayıp öyle biten filmlerden. nerdeyse çehov çekmiş diyeceğim bir film. öyle işte. ne iyi ne kötü.

7.5/10

29 Ekim 2009

9


Gerçekten ortalam üstü bir animasyon.
Hem de dostluk zırvaları barındırmıyor. Yani barındırsa da asıl derdi bu değil.

Post apocaliptik bir dönemde insanlığın kendi yarattığı robotların gazabına uğrayarak yok olmasından hemen önce robotların yapımını gerçekleştiren bilim adamının "yaşam" devam etmeli derdi nedeniyle yaptığı küçük robotçukların hikayesi "9". Tabi ki 9 başrolde. 1-2-3-4-5-6-7-8 ise yan rollerde eşlik ediyor ona.

Filmle ilgili en güzel şey gördüğüm en iyi aksiyon devamlılığını barındırması. yani filmde bolca aksiyon olsa da sıkmıyor ve heyecanlandırıyor insanı. Küçük robotların koşuşturması bazen sevimli bile olaibliyor.

Filmin "nazist" benzeri güç manyağı hükümeti eleştiren tavrı ve robotlara yaptığı ağır eleştiriye arada katılan mistik ruhani güç ise beklenenin aksine çocuklar için yapıladığını hissettriyior.

Tavsiye edilesi. Sevilen biriyle beraber izlenebilir.
7.5/10

27 Ekim 2009

District 9

Günümüzün Blade Runner'i var karsimizda.


Hiç birsey okumadim bu filmle ilgili. Sadece çok sevdigim ve görüslerine inandigim iki arkadasim "iyi film" dediler. Onlar da onay verince izleyiyim dedim. Ama sanki "kuru kuru" söylenmis "iyi"lerdi bunlar. Çünkü -abartiyor olablirim- bu film modern zamanin klasiklerinden biri olmaya adaydir.

District 9 pekçok açidan türünün en iyileri arasina girecek bir film. Öncelikle türler üstü ve karisimi bir film olarak ustalarin yapitlarina oldukça yakin. Belgesel teknigiyle yapilan giris o kadar gerçekçi ki 5-10 dakika geçince yasanmis bir olayin konu alindigi birseyler izliyormus gibi hissetmemek nerdeyse imkansiz. Bu gerçekçilik hissi tabi ki filmin etkileme derecesini oldukça arttirmakta. Diger türler ise bilimkurgu, gerilim, aksiyon, drama, kurmaca, belgesel hatta yer yer komedi denebilir.


Filmde ana akimdan farkli oldugunu ilk dakikada hissettiren sey ise, uzaylilarin mekiginin New York ya da Londra'ya degil de Johannesburgh'a inmesidir. Bu bile bir isaret aslinda. Tabi burada Nijeryalı göçmenlerin yaratıklarla beraber hayvan gibi yaşamasına çekilen dikkat de önemli.

Filmin konusuna gelecek olursak, Vikus kayinpederinin torpiliyle mi degil mi belli olmasa da MNU'da terfi almistir. Dünyaya uzay mekigiyle gelen, ilk 3 ay boyunca hareket görülmeyince içeri giren askerlerin açliktan biçare uzayli yaratiklarla karsilasip, insanlarin onlara bir göçmen kampi kurmasina maruz kalan ve Vikus bu sayilari hergün artan uzaylilari yeni "ultra modern kamplarina" tasimak için görevlendirilir. Bu ugurda ise tek tek kampi gezip onlari ikna etmelidir. Evet onlarla "nerdeyse" kardesçe yasaniyor ve iletisim kurulabilmektedir. (kardesçe abartilmistir)


Vianvari bir yapi filmin heryerine isliyor. Ne çok seviyorum Vian'i ve ondan beslenen seyleri. Nasil Vikus bir kimyasal sebebiyle yaratiga dönüsmeye basliyorsa (bkz : Elephant Man) kamera, hikaye ve film de evrim geçiriyor. Uzayliya bakis, insanlarin uzaylilar üzerindeki asil amaçlari degisiyor (MNU, uzayli teknolojisini çözerek para kazanmak isteyen bir silah üreticisidir). Yani sevilmeyen, dis görüntüsü rahatsiz edici ve insanlari "öldüren" yaratiklar bir kenara atilip kaderlerine terk ediliyor ve sadece öldürülmedikleri için insanogluna itaat etmeleri bekleniyor. Çünkü onlara saglanan bir lütuf. "Yasamana izin verdim, köpek gibi de yasasan da bana sükredeceksin" deniyor. Zaten filmin kirilma noktasi bu. Filmin ilerleyen dakikalarinda kimin yaratik gibi kimin insancil davrandigi bir anda degisiveriyor. Para ve kan hirsi insani degisime ugratiyor. Gerçek degisimi yasayan Vikus ise normale dönemk için sarf ettigi çabayla en insancil içgüdüyle "hayatta kalma"ya çalisiyor. Burada filmin nerdeyse aksiyona dönene yapisi da hiç rahatsiz edici degil. Dedim ya hayatta kalmak için savasmak lazim sonuçta.

Yukarda saydigim bu nedendir filmin derin okumalara açik oldugunu düsünme sebebim. Günümüz dünyasi ve türkiyesine dair okumalara.


Yazinin basindaki Blade Runner ibaresi niye mi var? Deckard androidlerin pesine gönderilmis ve asil kimlikleri kendilerinden bile saklanan bu androidleri öldürmekle görevlendirilmisti. Bunu bir yere kadar da yapmisti. Ama ne zaman ki onlarin gerçekten suçlu olmadigini düsündü, o zaman yardim etmeye basladi. Belki kendini kurtariyordu belki o da bir androiddi (ya da dönüsüm geçiriyordu). Ama kendi yasami için mücadele eden bu azinliga bir yerde hak vermis, onlardan farki olmadigini fark etmisti. Onlardan birine asik bile olmustu. Vikus'un degisimi ve içindeki dünya bundan farkli degil.


Tek bu degil tabi ki Blade Runner'a benzeyen bölüm. Nasil ki Blade Runner'da filmin sonunda her yakaldigi (fark ettigi) androidin arkasindan bir "origami" birakan dedektif vardi, ki bu bize Deckard'in da android oldugunu hissettirdi, District 9'da aynisi vardi. Origami de, pesine veren insanliktan uzak soguk katil albay vardi.(Dikkat spoiler : Filmin sonunu söyledim)


Ve bu film Blade Runner gibi yillar sonra degeri anlasilacak bir film olmayacaktir ve olmamalidir da. 10/10Bu 10 uzun zamandir en çok sevdigim filmlerden oldugu için verilmis olabilir. 15-20 gün film izleyemedikten sonra izlenen ilk film olmasinin da etkisi var olabilir. Bu durumda da düsse bile notu 9/10 olur. Iyi seyirler.

Not: Değinmeden edilmez. Filmin müzikleri de gayet yerinde ve başarılı. Evet bu filmi çok sevdim. Herşeyiyle.

22 Ekim 2009

Monsters vs. Aliens

Kaçın!! Dostluk animesi!!


öncelikle karsima yaratik çiksa "canavaarrrr!" diye bagirabilirm.
yani aralarinda bir fark var mi bilmiyorum.
evet sığ biriyim ve iki şey arasindaki farki ayırt edemiyorum, aynı anda iki işi yapamadığım gibi.

Öncelikle bu çizgileri ve hikayesi feci animasyon nasil olur da imdb'den yüksek not alir anlayamiyorum. (7,1), sonra Dreamworks nasil olur da böyle bir filme imza atar. Sevimli canavarlar tuttu diye bu da mi tutmak zorunda? 3D olan film satar mantığıyla bize dayatılan ortalama animasyonlardan sıkıldım. Sanırım sizler de sıkıldınız. Bu filmle ilgili yazıyı "Up" ı izlemeden yazıyorum. Tek beklentim onun iyi çıkması.

Filmi animasyonlari çok seven annecigimle izledim. Kendisi ögretmen oldugunda çocuklara bişey öğreten, renkli, hareketli ve arada komik animeleri çok sever. Favorisi tabiki de bu sebeple Monsters Inc. Ben de sevmiştim.

Bu filmle, daha önce deiğim gibi, dostluk kardeşlik barış temasını işleyen hoolywood sinemasına sesleniyorum: Olmuyor kardeşim. Bebeler için bu kadar pahalı film yapıyor olamazsınız (bkz: çocuk tüketici) o zaman bize de biraz hitap etsin. Wall-e gibi azıcık derinliği olsun. İnce düşünülmüş olsun.

Evet sıkıcı, sıradan bir film bu ve tavsiye edilmiyor. Türün daha kötü örneklerini izlemiş olsak da bu artık "yeter!!" dedirtti. Sadece 0-11 yaş arası için olabilir. Bak onun içinde kesin konuşmuyorum.

6/10

Cüzzamlı! Sen kesin sevmezsin. Sen iyice uzak dur.

13 Ekim 2009

+100/4 *

0 - Almanya Sıfır Yılı - Hiçbirşey hatırlamıyorum haliyle
5 - Uçurtmayı Vurmasınlar - Ben işemedim. Miki işedi.
6 - Sürü - Evet. Okumayı bilmiyordum henüz, Yılmaz Güney izledim.
7 - Terminatör 2 - Sinemada ilk film. Altyazıya yetişemiyorum. Altyazıya gerek yoktu zaten
9 - Jurassic Park - Kaç kaç. Dinazorlar geliyor.
13 - Eşkiya - Yegane türk filmimdi. Artık değil. Yine de iyiydi.
14 - Seven - Evet. Türkçe "seven kişi" anlamında bir film vizyona girdi sanmıştım.
15 - Fight Club - yayınlandıktan 4 yıl sonra izledim.
16 - Clint Eastwood - İsmail abi arşiv yapıyor. Ben sinemaya ilgi duyuyorum.
17 - In the Mood for Love - Bu ne lan? Yanımdakiler uyuyor, ben şok olmuş haldeyim.
18 - Stanley Kubrick - Sorana "Babam" diyorum. Erken gittin be baba. Doyamadık.
18 - LOTR - Olum beş yıldır filmin çekilmesini bekliyorum lan.
19 - High Fidelity - Şu anda 15'den fazla kere izledim.
19 - Amores Perros - Sinema Kulübü Başkanıyım. İlk film bu.
19 - Transpotting - Yeni izledim. Çaktırmayın. Ama bilmeyen tonla adam var.
19 - Reservoir Dogs - Otobüsü kaçırdım + 200 kişiye rezil oldum. Çok çektim uğrunda.
20 - Der Imel Über Berlin - Bu sinemaysa ben de Madonna'yım.
20 - Renk Üçlemesi - Bir oturuşta izlenmemeli.
20 - Citizen Kane - Gerçekten adamı yoruyor. İyi mi? Valla adamı yoruyor.
21 - 400 Darbe - Yılda 400 film izliyorum, hiçbiri böyle çarpmıyor.
21 - Taxi Driver - R'U Talking To Me?
21 - Irreversible - En provakatif
21 - Breaking the Wave - Ara vermeden 3.5 izlenir de bu denenmemeli.
22 - Akira Kurosawa - Seven Samurai ve Hidden Fortress'la gönlümü fethetti.
22 - Eternal Sunshine - Yanlış zaman yanlış yerde izleyince herşey yanlış oluyor. Gözüm kapalı basıyorum 10'u.
22- İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış ve İlkbahar - Hayat kısır bir döngü mü? Yok artık!
23 - Paris Je T'aime - İlk altyazı çevirim.
23 - Kader - Zorlamamak lazım. Tokatı kesin yiyeceksin.
23 - Women In Dune - Minimal tavan.
24 - Zeitgeist - Aydınlanma.
24 - Vals im Bashir - Aydınlanma
24 - Hunger - Aydınlanma
24 - Sonbahar - Aydınlanma + Büyülenme + Şok olma + Aydınlanma + Büyülenme
25 - Geleceğe Dönüş - Bakalım ne olacak? Film izlemeye zaman olacak mı?

Not : Excelde böyle basit bir formulle yaşınızı öğrenebilirsiniz :)

06 Ekim 2009

Tehlikeli Aklın İtirafları

Tarantinesk bir insan olmak mı iyi Parkian mı?
Karar vermesi biraz zor değil mi?
Peki Joyce'u mu seversiniz Zweig'ı mı?
Evet biliyorum karar vermek zor ve anlamsız. İnsan farkına varmadan hayatının farklı dönemlerinde bu insanların modun girebiliyor. Etkilerinin büyük olduğu aşikar. Bir Kafka değiller aslında. Aslında bu da laf değil hani. Zaten Lynchvari bir karakter olan ben sadece "biri" için bir şeyler karalıyorum. Bir "dönüşüm" geçiriyor yazı sevdiğin Vian tadında. Ben de geçiriyorum. Nasıl Vian hissettirtmiyorsa hayat da öyle hissettirtmiyor. Sen bile farkına varmadan şaka sandığın emperyalist düzenin içine girmisin-burada aslında bir eleştiri yok, uyuşukluğu tanımla biçimi bu olsa gerek. Evet seçimlerinin altında kalacak kadar ezik biriyim. Yaptığım tercihleri sorguluyor, Arjantine kaçıp kafama silah dayamak istiyorum. Kayra geliyor aklıma. Boşveriyorum. En güzeli bu.
Yoğun dönemdeyim. Ev taşıdım. (Yani taşıyacak bir şey de yok, havuzlu site de. Alsancağın arkalarında oturuyorum) İş değişti (aynı şirket ama farklı departman). Ben aynıyım lan ama. Odun geldim odun gidecem. Sizlerden bir iki balta darbesi bekliyorum ki şekle gireyim.
Film izlemek istiyorum. Son günlerden daha çok filmler hakkında konuşuyor ama bir şey izleyemiyorum. Bir iki şiddetli avsiye bekliyorum. Tabi tavsiyeyi yapan göndersin de filmi :P
Hayır bu [:P] Puşkin'in P'si değil.

Not: Bu yazı kendini 2 gün sonra imha edecektir. Yok etmezsem zaten "google" gelip telif hakları diye taa Amerikadan mail atıp kendi siler. Ki silmişliği var. Bkz: "Muse" yazısı nerede!

02 Ekim 2009

Up In the Air

George Clooney filmi bekleyeceğim aklıma gelmezdi.

Filmin açılış sekansı Iggy Pop'tan Passenger ile oluyormuş.

Bekliyorum. Bekleyin.


  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP