uyarlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uyarlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

04 Mayıs 2012

The Hunger Games

Truman Show, 1984, Gladyator(Spartacus) ve Battle Royale karışımı. 



Film beklenenin aksine bol aksiyon içermiyor. Hatta bu konuda biraz daha iddialı olsalar iyi olurmuş diye düşünüyorum. Öyleki ilk yarı hiç bir olay yokken ikinci yarıda da ara ara gelen hareketlilik var. Yine de film sıkıyor diyemem. 

Film varlıklıları (Capitoldakileri) eğlendirmek ve biraz da başkente başkaldırdıkları için cezalandırılan 12 bölge halkından her sene 2'şerden 24 adayın belirlenen alanda savaştırılmasını konu alıyor. Bu savaştan sadece bir kişi galip gelecek ve diğerleri ölmek zorunda kalacaktır. 

Bu haliyle Battle Royale çok uyuyor. Savaş sahnesinin ve öncesinin sürekli izlenmesi ise bariz Truman Show benzerliği içermekte. Zaten hükümetin ağır şartlarda sürekli halkı izleyen şekli de 1984 izleyenlere tanıdık. Ama film aslında hiçbirinin ulaştığı seviyeye çıkamıyor. Bu filmin kötü olduğu anlamına gelmiyor. Daha Hollywoodvari. Mesela Battle Royalde kan gövdeyi götürürken hiç bir karaktere yakınlaşmıyorduk ama bu film kahramanlaşan bir kız üzerinden gidiyor ve bu bir yerden sonra sıkaibliyor. Ya da o kıza sempati duymazsanız uzaklaştırıyor hikayeden.

İzlerken sıkmayacağı için tavsiye ediyorum.



11 Temmuz 2010

The Last Station

Amerikalılar için aşk herşeyden büyükmüş onu gördük.


Dur hemen vurma. Azıcık beni takip eden duygusal bir adam olduğumu bilir (biraz olsun öyleyim lan). Ama amerikalılar gibi aşık olmak zor arkadaş. Koca Tolstoy bile ne hale geldi bu uğurda. Karısının sevgisine bizim istediğimiz şekilde cevap vermeyince.

Bu filmi 7.oda sayesinde öne aldım. Burdan ona sesleniyorum (okuyor mu bilemedim gerçi) : Kardeşine söyle beni işe alsın. Ama iyi maaş versin. Yani hem sevdiğim işi yapayım hem para kazanayım istiyorum. Çok mu?

Filme gelecek olursak önemli bir şahsiyetin hayatının son dönemine ve düşüncelerine yakından bir bakış atmak için çok güzel. Belgeselvari kısımları sevdim. Ama romantizmin dozu biraz tutturulamamış. Yani bir Rus aşk filmi izleyecek olsam bu "Letyat Zhuravli" olurdu. En azından yaptığı ağır dramatik yapıyla izleyiciyi filmin sonunda yerine mıhlardı. Ama last station günümüz dünyasında hollywood için bile iddialı. Zira para getirisinin yüksek olması ve o oyuncuların maliyetini çıkarması neredeyse imkansız.

Ama neredeyse marksist bir düşünce yapısında olan ve sistemin tüm gerekliliklerini reddeten Tolstoy'a ve çalışmlarına göndermelerin daha çok olacağı bir film beklemiştim. Tabi ki bir Amerikan kitabndan bir Hollywood uyarlaması olunca bu noktada farklı şeylere değineibliyor.

Oyunculukların iyi olduğu. Uzun süresine rağmen sıkmayan önemli bir şahsı yakından tanıma olanağı veren bir film olması sebebiyle izlenmeli. Ama beklentileri düşük tutmak kaydıyla.

Peşin edit : Aslında düşününce hollywooda uzak bir film. Para kaygısı yok. Ama bu kadar paradan uzakken daha iyi olablirmiş. Olsun lan. Daha düzgün filmler çekin.

Not: Benden bir tolstoy çıkmayacağı ise tutarszlıklarımdan belli. Zaten karım da yok. Sorun değil.

7/10

13 Mayıs 2010

Kick Ass

Diğer çizgi romanlara yaslanan, onlardan beslenirken dalgada geçen çoğundan fazlasıyla eğlenceli ve filmleştirilirken belli ki başarılı bir yapım Kick-Ass.

Hiçbir süper gücü ve özelliği olmayan Dave kötü bir ilk süper kahraman deneyimine rağmen yılmaz ve geçirdiği kazanın acı reseptörlerini kısmasının da etkisiyle ikinci kez telefonla videoya kaydedilmesi sebebiyle bir anda tüm okları üzerine çeker.

Bu sırada abayı yaktığı kızın paçasını kurtarmak için girdiği bataklıkta Hit-Girl ve Big Daddy'nin hayatını kurtarmasıyla yolu gerçekten kötülerle savaşan birileriyle kesişmiş olur. Falan filan. Ne gereksiz uzattım ve dağıttım. Tam olarak böyle olmayabilir olayların gelişimi.

Neyse filmin komik yanlarının ağır basması şiddeti bile müzikler, sempatik adamlar ve eğlenceli figürler sayesinde rahatsız etmeyen bir hale getiriyor. Stilize etmekle suçlanabilir tabi ki. (anıl nerelerdesin?)

Ama pek çok filme gönderme yapan, sağlam replikler koyan ve tutarlı karakterleri sayesinde başarılı bir uyarlama Kick Ass. Sıkılmadan izlenebildği düşünülünce başarı katsayısı da artıyor.

8/10



07 Mayıs 2010

Boys Are Back

Gereksiz filmler kuşağı

Belliki uyarlaması yapılan kitap çok sattı ve dramatik yapısı çok kuvvetli. Ama bir sinema filminde bunu sağlamak o kadar da kolay değil.

Eşi ölünce oğluyla yalnız kalan spor yazarımız, eski eşinden olan oğlunun da Avustralyaya gelmesiyle kendini hem anne hem baba konumunda bulur. Hayat zordur zaten ve iki çocuk bunu hiç kolaylaştırmıyordur. Eşinin eksikliği iş koşuşturmasıyla çocuklarına yeteri kadar özen gösteremez ve bazı istenmeyen sıkıntılar yaşanır.

Evvet doğru bildiniz. Ama güçlü bir baba yıkılmaz. Yıkılsa da hemen kalkar ve aileyi bir araya getirir. Ve klişe finaliyle bizi mutlu eder.

Hiç bir şey vermeyen düşünmeyen ve düşündürtmeyen sadece anneniz izlerken ağlasın diye başlatıp odadan kaçmanız gereken bir film.

5/10

13 Şubat 2010

Fantastic Mr. Fox


Bu bant. Bu bakış. Bir tek şeyi hatırlatır heralde.

Aynı adamdan bir kitap uyaarlaması. Wes Anderson ve Noah Baumbach beraber yazmış.
Bir çocuk kitabını uyarlarken yine yeni yeniden karakter zengini yapmışlar filmi.
Pek güzel yapmışlar. Eğlenceli falan.

26 Ocak 2010

The Lovely Bones

asagida yazilanlar filmi izlememeniz gerekitgini belirttigi gibi bence bastan okumaktanda vazgeçin


okumaktan vazgeçmek en dogrusu. öncelikle yaziyi hala okudugunu fark ediyorum. peki sen kendini laf dinlemez biri saniyorsun muhtemelen. maceraperest olabilir, yapma denileni yaparim diyorsun. sisteme basit sekillerde karsi koyarsin.

peki.

öncelikle gerçekten bu film kötü. ölü bir kizin arafta sikismasiyla yasayan ailesinin de "arafta" sikismasini gösteren, anlamsizca çok satan bir kitap uyarlamasi. ama uslanmaz bir okur olarak sen bu filmi izleyeceksin zaten. peter jackson da çocuklariyla oturup film mi izlemek istedi acaba? bilemiyorum. sen izleyip nasilsa ögreneceksin. ama çocuklarina film yapmayi düsünen adamin bad taste'i çektigini umutmamak lazim sevgili okur. tamam lotr biraz arada, bir yere konmayan bir film. ama bu, bildigin kiz çocugu filmi. sanirim bu tanimim hosuna gitmedi. sen fantastik, gerilim ve aile filmi tanimini daha çok severdin. ama hersey senin istedigin gibi olmuyor. bu filmin benim istedigim sekilde olmadigi gibi.

filmin oyunculari bu kadar iyiyken neredeyse performanslarini bile göremiyoruz. salak bir kiz surati (soirse ronan), onun sürekli kosan ama poposu bir türlü ufalmayan kardesinden ve piskopat katil (stanley tucci) haricinde birsey görmüyoruz. daha ne mi istiyorum? sorulari ben sorarim sevgili okur? soru su : bunlar yeterli mi?

film bir tek katili hakli gösteren tarafiyla beni etkileyebilirdi (baba degilmiydi insanin bir hobisi olmali ve o konu hakinda çok çalisip herseyi bilmeli. böylece hayati ögrenir diyen. adamin hobisi de kizalri öldürmek). irreversible'da da buna benzer tecavüzcüyü hakli çikaran noktalar var. ona sonra deginiriz.

Ama aile üzerinden drmatizasyon çabasina kiz kardesle gerilimi arttirma çabalari eklenince gözümde rachel weisz bile kurtaramadi filmi.

sen uslanmaz okur gidip filmi izleyip seveceksin ve bana bir çift lafin olacak. ama unutup yazmayacaksin zaten. ha bastan vazgeçip okumayanların hayraniyim. onlar zaten filmi izlemeyecekler.


10 Kasım 2009

Kıskanmak

Zeki Demirkubuz, Dostoyevskiyle yaptığı gibi ana konuyu alıp
kendi hikayesini yaratsa daha mı iyi olurdu?


Kiskanmak daha önce de yazdigim gibi oldukça önemli bir kitap. Kime göre derseniz 2-3 isim sayarim . Sayayim mi? Peki sen istedin sevgili okur.
1- Porco için önemli.
2- Missi için
3- Don Panza için
4- Sakallis için (okumasa da önemli)
Bunlar yeter simdilik.


Bu Türk edebiyati için önemli ve Kiskanmak olgusunu; "saf" kiskanmak olarak ele alan ama okuyucuyu (ve artik izleyiciyi) baska bir beklentiye sokan, kari-koca iliskisi ile üçüncü biri arasinda geçenlerden çok daha farkli boyutta anlatan bu kitap, üslup ve konu olarak sinirlarin ve zamanin çok ötesinde.


---spoiler----


Hikaye öncelikle bir kadinin kocasini altmasi üzerine kurulu gibi görünüyor. ama aslinda çocuklugundan beri abisinin güzel kendisinin (fazlasiyla) çirkin olmasinin her türlü ceremesini çeken (okuyamayan, evlenemyen ve çalisamayan) Seniha'nin abisini kiskanmasi ve ondan öç almak için türlü yollara basvurmasini anlatiyor. Evet basit anlamda bu. Ama kitabin tüm gidisati ve dönemin insan davranisi geregi böyle birsey beklenmedigi için bu hayret verici kiskançlik ve getirdikleri okuyucuyu (maalesef izleyiciyi degil) sasirtip, etkilemekte.


Demirkubuz zaten burada bir afalliyor. Kitapta verilen yan hikayelerle bu görüs desteklense de film bunu aktarirken eksiklikler barindiriyor. Kitabi okumayan biri sonu hariç bu farkli kiskanma olayini nasil yakalar bilemiyorum. Zira film içerisinde Demirkubuz etrafa yaydigi imajlarla ve konusmalarla hep bizi yönlendiriyor kocasini aldatan kadin hikayesine (tamam kitapta da böyle ama arada ipuçlari var).


Filmle ilgili sikintilari sayacagim.

  • Öncelikle Berrak Tüzünataç gerçekten odun geldi odun gidecek. Buna hiç mi hiç süphem yok.
  • Isik kullanimi etkiyi arttiran eski Demirkubuz filmlerindeki gibi degil. Ama buna ragmen maden ve bazi ev sahnelerinde isik ve görüntü kesinlikle mükemmel.
  • Ama filmin tamamina yayilamamasi gerçekten rahatsiz edici.
  • Replikler fazla zorlama çikiyor herkesin agzindan. Sakil bir konusma tarzi. (Dönem için sakil, simdi için degil)
  • Bir de kitabin herseyini aktarmak için uzun uzun konusmalar biraz yorucu. Kitabin bazi yerlerini hizli geçen film bazi yerleri vermek için uzun uzun konusmalarla yorabiliyor.
  • Isin ilginç yani ise filmin iyi mi kötü mü olduguna karar veremem. Çok sevdigim bir kitap, çok sevdigim bir yönetmen,normal degerlendirilse orta alti, ben normal degerlendirsem orta üstü bir film. Sanriim ortalama bir not verecegim.


7.5/10


Not: Biliyorum ki filmin etkisi üzerimde gün geçtikçe artaçak. Yillar sonra çok iyi film diyecegimi de biliyorum.

Not 2: Bu yazı, benim gibi "kıskançlık" duygusu az olan biri tarafından yazılmıştır.

Not3 : Nesrin Öztürk rolüyle ALtın Portokalda en iyi kadın ödülü aldı. Bir iki ödülü daha var ama bakmaya üşendim şimdi.

22 Temmuz 2009

Demirkubuz'dan Türk Edebiyatı Uyarlaması : Kıskanmak


“Çirkin bir kadının bir gün fırsatını bulunca ne gibi trajedilere yol açabileceğini merak ettim.”

Nahid Sırrı Örik imzalı bir kitap Kıskanmak. Bu kitabı okuma sebebim ise hiç de edebiyat kaynaklı değil. Zeki Demirkubuz'un bu kitabı çekeceğinin haberini alınca okumaya karar vermiş ve nihayet izmir'de sadece bir kitapçıda bulunca da alıp başlamıştım.


Kitabı anlatmayacağım. Alırsınız okursunuz. Yok okumazsınız filmi izlersiniz. Yok izlemezseniz zaten hikayeyi ne yapacaksınız. Ama bir tek şey diyebilirim kitap için: Etkileyici. Gerçekten beklenmeyen bir dil, alışılmadık bir hikaye(Türk hikayesi) ve yaratılan karakterler.

Ne demiş Selim İleri kitap için: 'bir çağrılışla başlar kıskanmak: '' seniha! seniha hanım!'' bu çağrılışın bir istihza olduğu, roman bittikten sonra anlaşılır; ömür boyu seniha'yı kimse 'gerçekten' çağırmamıştır.'



Önceki filmlerinden farklı olarak minimal bir yapı taşımayan film için prodüksiyon aşamasında yeni bir ev inşaa edilmiş, kostümlerin hepsi dikilmiş ve büyük bir ekip çalışmış. İlk defa bir yapım şirketiyle çalışıyor ayrıca Demirkubuz. Ve toplamda 1 milyon dolar harcanmış.


Demirkubuz film için yapılan bir ropörtajda şunları demiş : Çirkinlik kavramından etkilendim“Çirkin olmanın nasıl bir şey olduğu üzerine çok kafa patlattım. Çirkin olmaktan güzelliğin nasıl göründüğünü görmeye çalıştım ama çok büyük emek verdim bu konu için. Gündelik hayatta hiç fark etmediğimiz, adam yerine bile koymayacağımız bir insanın sıradan hatta çirkin bir kadının hatta kurumuş bir kadının dünyasında neler olabileceğini hatta bir gün fırsatını bulunca ne gibi trajedilere yol açabileceğini çok merak ettim. Zaten romanı çekmeye karar verince diğer her şeyi unuttum, tamamen buna odaklandım.

Fazlasıyla merakla beklediğim Türk filmidir. Hatta yegane Türk filmidir.

Not: Filmin başrollerinde Nergis Öztürk, Berrak Tüzünataç ve Serhat Tutumluer var.
Not 2 : "Çirkinlerin güzeller uğruna feda edildiği gerçeğini Seniha daha küçük yaştan itibaren öğrenmişti..."
Not 3 : İyiki kitabı okumadan önce kimler oynuyor bakmamışım. Kafamda canlanandan farklılar zira.

Zorunlu Edit : Bilinmeyen bir güç afişi değiştirtti. İyi oldu sanırım.

25 Haziran 2009

"They'll Only Miss You When You Leave" dedi "A Guide to Recognizing Your Saints" filmindeki çocuk!

"Herkesi terk ettim. Ama merak etmeyin bu kitabın sonuyla ilgili değil. "


Linki tıklayıp dinleyin şarkıyı.
ayrıca lanetliyim. 4 güne 10 tane bela ve bolca zaman-para kaybı sığdırdım. Can sıkıntılarını saymıyorum. Yol yakınken bırakın gidin, belki özlerim sizi ama kendinizi kurtarırsınız.



Bu filmi izlerken kafamda bu şarkı çaldı. They'll Only Miss You When You Leave. Zaten biter bitmez elimin onu açması da tesadüf olamaz. Gitmek üzerine bir film gibi A Guide to Recognizing Your Saints. Bir mahalle filmi gibi. Ya da bir gençlik filmi gibi de olabilir. Aslında geçmiş ve özlem hakkında. Biraz da hesaplaşma. Aslında en çok kaçmak hakkında. Siz kaçınca birilerinin sizi özleyeceği sonucunu gösteren.


Sıkılmadan, yormadan, bizi içine sokmayı başararak, farklı anları farklı gözlerle, lenslerle göstererek anlatılan bir hikaye. Kitabın yazarının otobiyoğrafik eseri ardından, filmin hem senaryosunu çekip hem de yönetmesi sanırım kendi hikayesini özgünleştirebilmesi ve kişisel noktalara daha iyi değinmesini sağlamış.


"Herkesi terk ettim. Ama kimse beni terk etmedi."


9/10

04 Haziran 2009

Ağır Roman


Ağır Roman'ı yeni izledim. Evet benim izlemediğim, ama insanların gözünde kült olmuş filmler var. Mesela Casablanca, Arabistanlı Lawrance ya da Grace(ki zaten hiçbir güç izletemez onu bana). Türkiyeden de illa ki olacaktı bi tane, aradan çıkarmış oldum. Unutmadan benim Trainspotting izlememiş, hatta adını duymamış 10 tane arkadaşım var. Hem de bir keresinde hepsiyle aynı anda aynı masada oturdum. Çok uzun sürmedi kalktım sonra o masadan. Yanımda benle kalkan bir tek kişi vardı.
Neyse filme gelmeden önce bilmelisiniz ki; Mustafa Altıoklar denen kendini yönetmen sanan gerizekalıdan nefret ederim. Fark etmişsinizdir önceki cümlenin öfke dolu tavrından. Ki bu sadece dışa vurduklarım. Bu önyargıyla izlenmiş bir film ve yazıdır anlayacağınız. Siz görüşlerimi biraz iyileştirin beyninizin süzgeçlerinde.
Şimdi Metin Erksan'ı duymuştum ve hep iyi şeyler demişlerdi. Ama tanımam kendisini. Ağır Roman'ı izlerken hep roman vardı aklımda, çünkü o roman bu filme belli ki 5 basar. Bir mahalle hikayesi, Amarcord gibi. Kıyaslamak hata ama İstanbul arka mahallesindeki olayları anlatışı, onlara bakışı, karakterleri canlandırışı oldukça güzel. film bu açılardan belliki kitabı yansıtmayı başarmış. Zaten insanların sevme sebebi de açıkca bu. Ama filmin kurgusuna, yönetmenliğine, prodüksüyonuna ve Mustafa Altıokların kendini filme yerleştirme kaygısına bakacak olursak filmin etkisi zayıflamakta.
Kötü diyemeyeceğim bir Ağır Roman. Ben aslında böyle filmleri çok severim. Ve güzel senaryonun heba olduğunu görünce de pek üzülürüm. Woody Allen'ın klişe lafıdır ama çok severim : İyi senaryodan kötü film çekilir ama kötü senaryodan iyi film çekilmez.
Neyse güçlü bir hikaye, orta ve üstü oyunculukar ve vasat bir yönetim.
Hayır Küçük İskender niye kendini harcamış. Mustafa Altıoklar ona okutsaymış madem o şiirleri, atasözlerini ve deyimleri.
7/10
Not: Yukarda fotoğrafı olan ikilinin de günümüz televizyon camiasının iki ağır topu olması manidar. Nerden nereye.
Not2: Gerçekten birinci not gereksiz ve salakça oldu.
Not3: Fight Club'ın ilk kuralı...

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP