avusturalya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
avusturalya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ekim 2010

Mary and Max



bir film hem sıcacık hem kapkaranlık olur mu?

mary and max gerçekten böyle. o kadar mükemmel ki hayatın her anı her
şekliyle bu filmde yer alıyor. diyeceksin ki ne var bunda? ilk film mi
hayatı gösteren? bağımsız film karakterleri hep varlar zaten. o zmaan ben
de sana bu film canlandırma sinemada son noktadır diyeceğim. hamurları
yoğur çek tekrar yoğur tekrar çek. öyleki 2.5 saniyelik çekim bir haftada
yapılmış. yani hayatın kendinden daha zor olmuş filmi çekmek.

evet canlandırma sinema gerçekten zordur. her film için zordur hem de. bu
film gerçek olaylara dayanan sıradışı hikayesi ve karakterlerinin
mükemmel şekilde aktarılışı ile insanı büyülüyor.

küçük bir kız olan mary yalnız başınadır. sorunlu bir aile ve zorlu geçen
okul günleri vardır. bir gün rastgele bir sayfa koparır adres defterinden
ve o sayfadaki isme mektup yazar. ama bu kişi ameikadaki maxdir. en az mary kadar -bence ondan çok daha-orjinaldir. Ve bu iki insan mektup arkadaşı olurlar. zaman
geçr yıllar biter biz onların hikayesiyle kah güler kah hüzünleniriz.

ama bu hikaye öyle güzel aktarılırki gerçek olduğunu biliriz zaten. tatlı mary
ve huysuz max yazıştıkça biz meraklaırız.

iyi bir senaryo iyi bir teknik çalışma ve harika bir film.
herkese tavsiye olunur.

9/10

07 Mayıs 2010

Boys Are Back

Gereksiz filmler kuşağı

Belliki uyarlaması yapılan kitap çok sattı ve dramatik yapısı çok kuvvetli. Ama bir sinema filminde bunu sağlamak o kadar da kolay değil.

Eşi ölünce oğluyla yalnız kalan spor yazarımız, eski eşinden olan oğlunun da Avustralyaya gelmesiyle kendini hem anne hem baba konumunda bulur. Hayat zordur zaten ve iki çocuk bunu hiç kolaylaştırmıyordur. Eşinin eksikliği iş koşuşturmasıyla çocuklarına yeteri kadar özen gösteremez ve bazı istenmeyen sıkıntılar yaşanır.

Evvet doğru bildiniz. Ama güçlü bir baba yıkılmaz. Yıkılsa da hemen kalkar ve aileyi bir araya getirir. Ve klişe finaliyle bizi mutlu eder.

Hiç bir şey vermeyen düşünmeyen ve düşündürtmeyen sadece anneniz izlerken ağlasın diye başlatıp odadan kaçmanız gereken bir film.

5/10

24 Mart 2010

Bright Star



öncelikle şiirselliği arttırmaya çalışması çok hoş jane campion'un. tam olarak başaramasa da eline yüzüne de bulaştırmıyor. haksızlık olmasın. ustaca kotarıyor diyebiliriz de. evet çelişkiler insanıyım. zorlanmam ironinin anlamını sorsalar.

bright star ünlü romantik şair john keats'ın etrafında dolansa da aslında onun yazmış olduğu bright star şiirini, kim için yazdığını ve o kişinin nasıl biri olduğunu araştırmaya çıkıyor. yani şair'in en ünlü şiirlerinden birinin peşinde gidip neler olduğunu olmuş olabilceğini gösteriyor.

eleştirilerin çoğunun haksız olduğu da böyle ortaya çıkıyor zaten. şair değil şiir anlatılan bu filmle.

çok sevmediğim dönem filmleri içinde farklı bir yerde durmayı başaran, görselliğiyle etkileyici olabilen bir film bright star. durağan gibi görünse de sıkmamayı başaran bir film. şaheser diyemesem de kesinlikle hoşuma giden.

bahsi geçen şiir :
bright star
bright star, would i were steadfast as thou art —
not in lone splendour hung aloft the night
and watching, with eternal lids apart,
like nature's patient, sleepless eremite,
the moving waters at their priestlike task
of pure ablution round earth's human shores,
or gazing on the new soft-fallen mask
of snow upon the mountains and the moors —
no — yet still stedfast, still unchangeable,
pillow'd upon my fair love's ripening breast,
to feel for ever its soft fall and swell,
awake for ever in a sweet unrest,
still, still to hear her tender-taken breath,
and so live ever — or else swoon to death.

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP