7/10 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7/10 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2015

Chappie

Bir yerde okumuştum "film çok iyi değil ama gereksiz bir ton romantik komedi izleyip, emek harcanmamış filmlere zaman harcamaktan daha iyi değil mi?" diye soruyordu. 



Bence haklı. Film çok iyi değil ama gereksiz zaman kaybı filmlere kıyasla emek harcanmış bir bilimkurgu. Kaldı ki bu tür bilimkurgularda ve azınlık hikayesi anlatmada başarılı. Ötekileştirilmiş varlıkların (ki bu fakir insan, uzaylı ve robot dahi oldu) düştüğü (düşebileceği) durumları çok iyi dile getiriyor. Güney Afrikalı olup bunun her türlüsünü tecrübe etmiş olması da gayet önemli tabi. 

Bence izlenebilir eğlenceli sayılabileck bir film.  
7/10


12 Ocak 2015

Karma Liste 2014

2014 de izleyip ayrı başlık açmaya mecalim olmayan filmler ve diziler


Fargo                (Tv Seri)   Kesinlikle İzlenmesi gerek. Senenin en iyisi 10/10
True Detective  (Tv Seri)   Sakin polisiyelerin bu seneki önemli versiyonu. Oyunculuklar  inanılmaz seviyede  9/10
The Affairs       (Tv Seri)   İlişkileri Rashamon gibi farklı gözlerden anlatmayı başarması güzel.                                     8,5/10


See You in Montevideo  : Kesinlikle herkese tavsiye ederim. Bence eğlenceli ve güzel film. İlk Futbol Dünya Şampiyonasına katılan Yugoslav Milli takımının başından geçenlere tanık olmak çok keyifli.   8/10

X-Men: Days of Future Past : İlk X-menleri sevmemiştim ama son ikisine bayıldım. Bu da güzel 7,5/10

A Most Wanted Man : Ben çok beğendim. Ajanlık böyle bir şey sanki. Uçan atlayan değil daha insanların yer aldığı bir müessese gibi. 7,5/10

Million Dollar Arm :  Sıfır beklentiyle izleyince gayet iyi bir spor filmi hem de gerçek hikayeden yaratılmış. Hindistan'da yetenek yarışmasıyla beyzbolcu bulmaya çalışan bir amerikalının hikayesi. Güzel 7/10
 
The Maze Runner : Resident Evil, Hunger Games ve Sineklerin Tanrısı karışımı bir film. Çok iyi değil tabi ki 6/10

buna benzer çok film izledik fransadan çıkan. bence ozon'un iyi filmlerinden biri değil. Cinsellik seviyesi yüksek ama geri kalan bir şey yok gibi  6/10



The Fault in Our Stars  : Ne pohpohlanmış boktan bir film. Olum genç kız dramaları sadece o kitle için yapılıyor sanırım. Gerçekten iyi değil. Dramatik bile değil bence. Kız zaten buz gibi bir cadı. Kanser diye hemen acıyıp not yükseltmeyin lütfen.  6/10

22 Jump Street İlkinin devamı işte. Aynısını laciverti. Sıkılmadan izle sonra da çöpe at. 6/10


Frozen : Müzkalli çizgi film. Kızım deniz büyüsün tekrar izlerim ama sevmiyorum böyle prenses masallarını.   6/10

Patron Mutlu Son İstiyor : Aynı otel Kış Uykusunda da kullanılmış. Ama bu kadar kötü mü olur bu kadar mı leş bir film olur. Aynı yerde sıkışmış ve sıkılmış karakterler var biri ödüllü birşeyler çıkarıyorken biri rezil rüsva oluyor. İzleyeni döverim valla. 3/10

The Monuments Men : Kadroyla alakalı olarak beklentiler de yüksekti ama sıradan bir film olarak kaldı 6/10
 
kötü film. ama bu da anlattığı hikayenin merak uyandırması ve kişinin kendiyle, işi ve hayatıyla hissettiği şeyleri yakalaması açısından kendini izlettiren bir film haline geliyor olduğu gerçeğini değiştirmiyor.  keşke biraz daha çalışıp biraz daha başarılı bir karakter tahlili yapsalardı.

300: Rise of an Empire  : At çöpe.

The Lego Movie  :  Bence abartılmış bir film. Keyifli ama hepsi bu. Zaten bilgisayarla yapmışlar hiç sempatim kalmadı. 6/10  
 
Non-Stop  :  60 yaşında aksiyon filmlerinin adamı oldu Liam Nelson. Akan hoş film. İzlenip unutulabilir 7/10

The Zero Theorem: Brazil bekleyenler hayalkırıklığı yaşar. 20 yıl sonra patlamaz bu. 6/10 
 
The Hundred-Foot Journey: Tavsiye ederim herkese. Ama iyi film olarak değil. Sıcak film olarak izlensin. Ailecek falan hem de.  6/10 
 
Need for Speed  : Boşverin.
Maleficent  : Ben nefret ederim böyle filmlerden. Bundan da ettim.

Walk of Shame  : Eğlencelik çiğdem. Tv'de denk geldi de izledim. Yoksa işim olmaz :)

ilo ilo

Bu sene hayattan kesitlerin çok olduğu bir sene oldu.



Singapur yapımı film 90 lar sonunda ekonomik kriz zamanında geçiyor. Hamile olan annenin eve bakıcı alması onun da haşarı oğluyla olan ilişkisini anlatıyor. 

Dönemin singapurunun nasıl bir yer olduğunu göstermesi açısından başarılı. Ama sıkılmamış olmama rağmen filmde daha fazla olay bekledim. Tek tek diyalogları ve olayları düşününce başarılı ama herkesin seveceği bir film diyemem. 

7/10

10 Ocak 2015

Dallas Buyers Club

filmler gerçek hikayeye dayanınca sanırım amerikalılar çok daha fazla beğeniyor. "bunların hepsi olmuş" diye şaşırıyorlar sanırım. oysa bir filmin iyi olması gerçek bir hikayeyi anlatıyor oluşuyla olamaz. iyi anlatmasıyla olur.


bu film iyi mi derseniz bence sıradan. yani özel bir yanı yok. belki amerikalı olsak sağlık sisteminin bozukluğuna uyuz olurduk sayesinde. ama bence süper oyunculuklardan öteye gitmiyor kanısındayım. yine izlenmese bir şey kaçırmayacağınız filmlerden.duble performans görecem derseniz olur. 10 sene sonra şimdiki Philedelphia gibi bir şey olur heralde. O kadar.

7/10

Pek Yakında

Cem Yılmaz Hokkabaz'a yaklaşmak istemiş ama olmamış. Yine de absürd ve kötü türk komedilerinden daha iyi.


Filmin aksayan çok yeri var. Gereksiz çok sahnesi. Güldüren az sahnesi var hatta. Ama çok şey beklemeye gerek yok. Öyle olunca da film ortalamalarda kalıyor. 4-5 kere güldümse de yetiyor bana. İzlemedyseniz zorunluluk değil ama tv'de falan denk gelnce izlenir.

6,5/10

Fury

Valla gerçek olaylardan bile esinlense arada insani değerlere önem veriyor gibi görünse, aşırı rahatsız edici insan ölümlerini (tank paletinde ezilmek gibi) göstererek duyar kassa bile yine bir amerikan kahramanlık hikayesi izliyoruz. yönetmeni david ayer bile olsa bu böyle.


Evi yurdu kalmamış savaşlarda sürüklenip normal hayatı unutup birbirine sarılan erkeklerin kahramanlık dolu hikayesi bu. Göçmeni, psikopatı, dindarı ve tarafsız lideri olan sonradan saflığın da katıldığı bir küçük amerika temsili tankın içinde ve almanyaya giren ordunun hikayesi.

Sıkılmadan izleniyor. Teknik açıdan da başarılı ama amerika güzellemeleri 7 puanda takılıp kalıyor bende.  İzleneiblir ama çok önemli bir film değil.


The Drop


Ortalama bir amerika suç filmi. Mystic River ve Gone Baby Gone'ın yazarından çıktığı tahmin edilecek bir hikaye hatta. Ama çok etkileyici olduğunu söyleyemeyeceğim.

Hollywood'daki ilk filmi (gerç toplamda da ikinci uzun metrajlı filmi) olduğunu düşününce aslında fena değil. Ama sıradanlıktan çok kurtulamıyor. Benim için Tom Hardy olması yetiyor filmi izlemek için. Bunda da yetti.

7/10

enough said

hayatın içinden gerçek bir film.



iyi oyunculuk da görmek istersen bence kaçırma. kesinlikle sıkılmayacağınız bir amerikan bağımsızı. izlenesi.
 James Gandolfini'nin son filmlerinden olması da özel kılıyor. Uçakta karşıma çıktı ve keyiflendirdi.

7/10

Elysium

Bekleneni karşılamasa da senenin iyi bilimkurgularından biri bence.



Neill Blomkamp her halükarda takip edilecek yönetmen gözümde. District 9'a göre tabi ki daha Hollywood tarzına kayışın etkileri varsa da sıkılmadan izlenecek bir film.

Kapitalizmin ve distopik gelecek tasvirinin başarılı olduğu kanısındayım. Fazla aksiyon yorsa da eli yüzü düzgün bir film.

7/10


Frank

Müzik filmi diye izledik, sonuna kadar da öyleymiş meğersem.


Başka bir şey yok gibi amalistelere en iyi film diye girmiş. Hep dedim bu sene itibariyle karmaşık iş hayatı bebeğimizin doğması ile kafam değişti sanırım. Filmi sevmedim mi? sevdim. Ama biraz sıkıldım biraz dağınık buldum. Aslında eğlenceli ve müzikseverler için iyi bir film.

Klavye çalan adamımız hasbelkader bir gruba girer ve çok uzun süren albüm yapma çalışmaları için bir göl evine kapanırlar. Burada yaşananlar ve sosyal medyadan paylaştıklarıyla hayatları yön değiştirir ve günümüz amatör gruplarının girdiği sürece dahil olurlar. Ama Frank grubun vokali ve her şeyi olarak değişik biridir ve onunla hiçbir şey kolay değildir.

7/10

Snowpiercer

İzlerken değil de geriye bakınca fena değildi diyeceğiniz filmlerden. Bong Joon-ho önceki filmlerinibuna tercih ederim. The Host, Memories of Murder, Mother her biri akıllarda yer eden filmler. Hollywood'a geçiş olarka düşünürsek de gayet iyi aslında.


Gideri var. Ama bir trende geçen post apokaliptik dönemde geçen filmin benzetmeleri Gemide'dekinden daha yi değil bence. Ne deniyordu Gemide filminde: 

bi' memleket gibidir gemi.
her şey düzenli ve kontrol altında olmalıdır.
kaidelere uyulmalıdır; kanunlara, nizamlara...

ben de bu memleketin başşeyi gibiyim; başbakanı gibiyim mesela.
her şey benden sorulur.
denize çıktın mıydı bu küçücük gemi bi' memleket oluverir...

aslında bi' başbakandan daha çok görevim var;
çünkü onun bakanları var, adamları var, falanı var filanı var.
benim yok.

bu gemide güvenlik de eğitim de sağlık da eğlence de benden sorulur.
kamil de başbakanın en kıyak yardımcısı;
siz de vatandaş, aynı zamanda memur gibisiniz.
bu yüzden çok kıyak, çok disiplinli ve çakı gibi olmalıyız.
sürekli kendimizi ve birbirimizi kollamalıyız...


Filmin sonunda Ed Harris'in monologu bu minvaldeydi. Ama ben genelde listelere girse de bu filmi çok sevemedim. 

7/10 

Yozgat Blues

En iyi filmler listesine girmez ama Türk filimleri listesi olsa girer gibime geliyor.



Ercan Kesal'i hepimiz seviyoruz amafilm sadece onla yürümüyor. Gerçekten akan ve keyifle izlenen bir film.

İstanbuldan Yozgat'a gidip hafif batı müziği yapmaya çalışan ve ders verdiği dersanedeki kadın öğrencilerinden birini de yanında götüren kahramanımızın Yozgat'ın ayazında hayat mücadelesini görüyoruz.

Bence izlenesi bir film.

7/10

02 Ocak 2015

Enemy



Yönetmen Denis Villeneuve  "İçimdeki Yangıné ile beni mest etmiş ve uzun süre kendisini takip edilecekler listesine ekleten bir yönetmen. Yeni filmini Jake Gyllenhaal ile çekiyor diye duyunca heyecanlanıyor insan.

Filmi büyük merakla izledim. Hikayesi ve soğukluğu tutarlılık içindeydi. Ama David Lynch tarzı akışı yaşlanmış beynime fazla geldi gerçekten. Alt metinleri metaforları takip etmek artık yoruyor ve sanırım anlayamadığım için de etkisi azalıyor. Film anladığımdan çok da olabilir ama yorum yapamıyorum. Tavsiye etmesi riskli film.

7/10

09 Kasım 2014

How to train your dragon 2

Bu filmin ilkini çok seven biri olarak ikincisi geliyor diye okuyunca sevinip üzülmek konusunda kararsız kaldım. Bu kararsızlık filmin ilk yarısında olumsuzken ikinci yarı da tekrar olumluya döndü.

Bence yıllar sonra bile geriye dönüp izlenecek bir seri haline gelebilir How To Train Your Dragon. Ben çok seviyorum. İlkiyle ilgili de bir şeyler yazmıştım.



 Hatta 2010'un en iyileri listesine yedekten girmiş.
 Bu sefer 2014 için en iyilere gireceğini sanmam (2014 filmleri çok iyi olduğu için değil tabi. bu ilki kadar başarılı olmadığından).

03 Kasım 2014

Coherence

Arada kalan filmlerden bir tanesi daha. Bu sene (2014) öyle geçiyor zaten. 



Filmi izlerken yer yer gerildik, yer yer bilim kurgusal, yer yer sosyolojik şeylere değindirdi ve takip ettirdi kendi. Bence sırf bu yüzden (sıkılmadan izlettirmesiyle) bile başarılı denebilir.

Bazı teoriler ve açıklamalar bilmeyenler için çok havada kalıyor.

Bir de en güzel evi bulup onun içine girip orayı da bok etmek böyle bir şey. yani film diyor ki kendi bokunuz da boğulun efendiler. yoksa zaten yine kendi bokunuzda boğulacaksınız.

Not: Bir kaç ay sonra düşününce beğenimin arttığını söyleyebilirim. 

26 Ekim 2014

Edge of Tomorrow

 Bir Tom Cruise bilimkurgusu daha.


Ne istiyorlar bu Tom Cruise'dan anlamış değilim. Nasıl bilimkurgular bekleniyor acaba kendisinden? Ne yapsa yaranamıyor ki sınıfı aktörler içinde en düzgün filmlerde oynayan adamlardan biri. 

Bu film tabi ki pek çok benzeri olan bir senaryoya sahip. İlk akla gelen Source Code mesela. Ama yine de tutarlı ve merakla gideb bir film. Yahu sonuçta Fassbinder filmi izlemiyoruz beklentilerini film düzeyinde tutunca sıkılmadan izlenebilir.




14 Eylül 2014

The Fault in Our Stars

Ağlak olsa aman ne ağlak deriz framalara, bunda da aman ne yüzeysel olmuş hisler aktarılamamış; ağlamadık bile diyerek beğenmedim.



İnsanoğlu böyle işte, ağlayınca ağlattı gereksiz, ağlatamayınca da duyguları iletemedi. Ama bu filmde ben gerçekten bir şeyleri hissedemedim. Gerçekçi bulmadım. Imdb puanını falan gerçekten anlayamıyorum.

(Bu anlamama tabi ki artık filmlere konsantre olunamayan dönem ve aptallaşma dönemiyle birlikte artmış durumda. İzlediklerimi ne kadar doğru yorumlayabildiğim muamma.)

7/10

(Sırf duygusal yoğunluğunu sevenler afaroz etmesin diye 7 veriyorum).

14 Kasım 2013

Captain Philips

No man is left behind.

Amerikan askerinin en sinematik laflarından biri bu. Bu da amerikan filmi zaten. E içinde askerler de var zaten. 
 

Kapringen Danimarkadan çıkmış bir modern korsancılık hikayesiydi. İnsan hayatının nasıl pazarlık yapılacağına değinen gerçekçilik dozu yüksek. 

Captain Philips Amerikan versiyonu. Zaten hikayeyi anlattım sayılır.Kaptan Philips bir aile babası. Orta yaşlarında bir uzun yol gemi kaptanı. Yola çıkar gemiyle ve Somali açıklarında açlık içinde olduğu bize gösterilen Somalili korsanların gemisine saldırısyla karşılaşır. Tecrübesiyle ilk saldırıyı püskürtse de inatçı Muse gemiye ikinci saltosunda çıkar. undan sonrası tam bir kahramanlık hikayesi. Gemi personeli kurtarmak uğrunakend hayatını tehlikeye atan Kaptan ufak akılcı tavırları ile püskürttüğü aç cahil korkak sinirli Somalilerin eline düşer. Ufak acil durum botuna mahsur kalır.

Tam bu sırada devreye acil durum çağrılarına cevap veren Amerikan ordusu devreye girer. Zaten filmin ikinci yarısı bu kovalamacayla geçer. Kaptan Philips hep sakin akıllı ve ustaca davranır. Amerikan ordusu ta ülkelerinden uçakla özel tim yollar ve iki tane koca gemi takar korsanların kaçırdığı Kaptanı lurtarmak için. Sonrası zaten kahramanlık hikayesi. Öncesi de öyleydi zaten. Hepsi öyle filmin işte. Kaptan kurtulur o anda şoka girer. Ağlar falan. Zor durumda sakinken ölen insanlar ve hayatta kalma içgüdüsü o soğukkanlı adamı sarsar. 
  

Neyse Kapringene gelirsek: 150 gün boyunca korsanların elinde kalan adamları ve az para verecem diye didinip gemi ekibini (neredeyse) umursamayan büyük şirketi anlatırken Captain Philips (her ne kadar gerçekten yaşanmış da olsa) 3 gün içinde basılan gemi kaçırılan soğukkanlı ulvi kaptan ve yüce amerikan ordusu çerçevesinde geçen bir klişe yumağı. 

Kapringen biraz daha uzun olmalıyken bu film kesinlikle daha kısa olmalıydı. Evet biraz Somalilileri gösterdi, inceden tayfanın biz asker değiliz sendikalıyız diyerek sosyal mesajını verdi film ama bir iki orta durum için koca filmi beğenmek bana göre değil. O kadar Ameirkan ki rahatsız edici. Laflara gel. Gerçek bir Amerikalının başından geçenleri beğenmeme açıklamalrım saçma gelebilir ama bu bir film. Daha farklı olabilirdi. En azından abartıldığı kadar iyi değil.

08 Kasım 2013

In Darkness

Kötü desem beni yakarlar.

Film kesinlikle insanın yine içini acıtan bir yahudi hikayesi. Siz zaten yarısını biliyorsunuz artık filmin.
 


Polonyadaki bir grup yahudi gettoları basılıp herkes öldürülünce kaçıp kanalizasyona saklanıyorlar. Burada da kanalizasyonları kontrol ve temizlemekle görevli aynı zamanda hırsızlık da yapan Leopold bu insalnalrı görür ve onları saklayacağını ama para ister.  Bir grup yahudiyi gizli köşelerde korur da. Bunun için çok direnir, mücadele eder herşeyi karşısına alır. Zaten Schindler List'ten beri biliyoruz insanların yahudileri (insanlığı) kurtarmak için girdikleri mücadelelere.

Film teknik olarak başarılı bence. Oyunculuklar da fena değil. Peki öyleyse neden hep bir ama hissi var yazıda. Var çünkü film o kadar klişeleşmiş bir hikayeyi anlatıyorki iyi olduğu halde çok şaşırmıyor çok beğenemiyoruz.  Ödüller alması normal. Film sıkıcı değil, akıyor ve izleniyor. Deneyin derim. Ama çok yenilikçi bir şeyler beklememekte fayda var.

Filmin yönetmeni Agnieska Holland Europa Europa, Copying Bethoven gibi filmler ve Wire, Cold Case, Bridge gibi dizilerin yönetmen koltuğunda yer almış biri. Biraz pazarlama yönü kuvvetli yani.


13 Ekim 2013

The Grandmaster

Yalnızca Wong Kar Wai hatrına izlenebilecek bir film.
Zaten yeterli dediğinizi duyar gibiyim.



Hasbel kader IP Man serisini de izlediyseniz bu filmin seyir seviysi oldukça düşük belirtmeliyim. Yine görsel olarak zengin ama gerçek bir dövüş filmi değil. Amaç da o değil zaten.

Zaten Ashes of Time da böyleydi. İyi film diyebilsen de sıkılmamak elde değildi. Burada sert girdim biraz biliyorum. Film tabi ki vasat değil ve pek çok açıdan IP MAN ile mukayese kabul etmez. Ama nedense (pek çok neden var tabi) insan WongKar Wai'den biraz fazlasını da beklemiyor değildim.


Film Bruce Lee'nin de hocası olan dövüş sanatları ustası Ip Man'ın hayat hikayesini anlatıyor. Tabi bunu bol dövüş ve kahramanlık hikayeleri ile yapmıyor. Burada zaten Wong Kar Wai'nin romantizmi devreye giriyor ve Ip Man'in aşk hayatı tercihleri ve hayatının zorlu kısımları anlatılıyor. Aralara konan dövüş sahneleri de gerçekçiliğe yaklaşan ve stilize kamera kullanımı ile insanı etkileyen-filmin tempometresini arttıran bölümler oluyor.

Ama Wong Kar Wai görüntü ve oyuncu  yönetimi - kahraman birinin sadeleştirilmiş gerçek hayat hikayesini anlatmak cesaret işi gerçekten.

Ama filmin biraz bu hale gelmesinde Tony Leung'un çekimler sırasında ayağının kırılması çekimlere yaklaşık 6 ay ara verilmesi olduğunu düşünüyorum.

7/10

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP