Amour
"2 saat dayak atsalar bu kadar yorulmazdım" dedi salondan çıkarken biri.
Kimse aşkın kolay ve zahmetsiz olduğunu söylemedi zaten, hele ki 50 yıldır yaşıyorsanız.
Amour sadece hanekeden beklenebilecek filmlerden biri. Sade. O kadar sadeki sıkıcı. Hayatın içinden olduğu o kadar belli ki hiç yadırgamadan sıkılıyoruz. Bu filmin sıkıcılığı değil; filmin etkisiyle içimizin sıkılması durumu. Bilinçli olarak yapılan bir şey. Zaten o nedenle filmden çıkınca dayak yemiş gibi oluyoruz.
50 yıldır evli olan Georges ve Anne, Anne'nin rahatsızlığıyla rutininden çıkar ve bir anda fedakarlıklar ve sıkıntılar yumağına dönüşür(gerçi bunu biz böyle yorumluyoruz. zira aşık olan çift asla bu şekilde düşünmüyor). Georges ne olursa olsun Anne'yi bırakmaz ve her ihtiyacına koşmaya çalışırken Anne bu yük altında huzursuzdur. Bu cümleler de olabilecek en düz kaba olanlardır bu filmi anlatabilecek heralde.
Filmde hayattan gerçek bir kesit görüyoruz. Haneke hiç bir sürprize izin vermiyor. Mevcut dönem ilişkilerinin şeklini eleştrirken sadece durum tespiti yapıyor. Yorum katmıyor. Zaten bir yönetmenin bir film yaparken yorum katmıyormuş gibi görünerek bu kadar reel bir şey gerçekleştirmesi şaşkınlık verici.
--------------spoiler-----------------
George anlattığı hikayede sıkılınca yıldız çizmesi öğütlendiği için defalarca yıldız çizdiğini anlatıp Anne'yi de defalarca tekrar takrar "maa" derken öldürmesi sahnesi çok özeldi.
--------------spoiler-----------------
Haneke Cannes'da büyük aldığı White Ribbon'dan 2 yıl sonra yine aynı ödülü alacak bir istikrara sahip. Bu bile ona hayran olmak için bir sebep.
8/10