03 Kasım 2014

inside llewyn davis

löyn gibi ne çok arkadaşımız olmuştur (belki de öyle dönemlerimiz olmuştur). savrulup duran ve yolunu bulamayan. bu yüzden filmi karakterin içine girebilmesi ve tanıdık hissettirebilmesi insanı etkiliyor.



daha önce my name is joe için yazmıştım. löyn de öyle : hayatta hiç yanlış yapmadan nasıl çuvallanacağını gösteren film'lerden.

Jeune et Jolie

buna benzer çok film izledik fransadan çıkan.




bence ozon'un iyi filmlerinden biri değil.

The Spectacular Now

oldukça başarılı bir gençlik filmi. 
(500) Days of Summer'ın yazarından.


artık o filmdeki karakterler kadar genç olmasam da davranışları ve tutarlılıklarını hissetmek hala mümkün. Hissettirebilmesi başarısı yani yoksa bende iş yok  :)

Bence 2013'ün iyi amerikan bağımsızı filmlerinden biri olarak short term 12 ile üst sıralarda. Ama ben 2014 listesine alıyorum.

izleyin izlettirin efendim.
8/10

Boyhood

Lan olum insan şaşırmıyor değil yani :)



Gerçekten bir çocuğun 6 yaşından 18 yaşına kadar olan hikayesini daha sade, olgun ve gerçekçi anlatamazdı kimse. Zaten aynı çocukla 12 yıl film çekerek yaparsan bu sonuca ulaşmaya kafayı takmışsındır demektir.

Linklater gerçekten sağlam ilerleyen, diyalogları karakterleri sindirerek veren bir film çekmeyi becermiş. Aynı kadroyu yıllarca bir araya getirip filmi devam ettirmek de inanılmaz güzel.  Buna diyaloglarıyla zenginleştirdiği alt metinler de eklenince oldukça güzel bir şey çıkmış.


Filmde dikkatimi çeken şey : kız çocuğunun ilk halinden itibaren sürekli bir değişim içinde olmasına rağmen erkek çocuğu neredeyse hiç değişmiyor ve hep aynı karakterde kalıyor. Bunu görmek bile keyifli.


Saving Mr.Banks

kötü desen değil ama bir türlü ısınamadığın filmler vardır ya. bu öyle işte.


dünyaca ünlü bir karakter yaratan huysuz kadın yazarımız mary poppins'i filmleştirmeye çalışan walt disney'e karşı herkes sempatiyle yaklaşmış sanki tanıyormuş gibi.

bence sıkıcı ve gereksiz bir film. izlemeyince bir şey kaybetmeyeceğine göre sııntı yok. İlk satırla son tutmadı gerçi  :)

Coherence

Arada kalan filmlerden bir tanesi daha. Bu sene (2014) öyle geçiyor zaten. 



Filmi izlerken yer yer gerildik, yer yer bilim kurgusal, yer yer sosyolojik şeylere değindirdi ve takip ettirdi kendi. Bence sırf bu yüzden (sıkılmadan izlettirmesiyle) bile başarılı denebilir.

Bazı teoriler ve açıklamalar bilmeyenler için çok havada kalıyor.

Bir de en güzel evi bulup onun içine girip orayı da bok etmek böyle bir şey. yani film diyor ki kendi bokunuz da boğulun efendiler. yoksa zaten yine kendi bokunuzda boğulacaksınız.

Not: Bir kaç ay sonra düşününce beğenimin arttığını söyleyebilirim. 

Rushmore

Bu Wes Anderson karışık aklın izlerini taşıyor bence. Böyle senaryolar yazmak ve karakterler yaratmak gerçekten mantıklı insan işi değil.


Rushmore zaten yıllardır herkesçe başyapıtlar, en iyi komediler listelerine de giren bir film. Fırsat bulup izlemek nasip oldu nihayet. Kalabalık izlediğim için de ayrıca keyifli geldi belki. Ama yine aynı yorumları yapacağımız bir Wes Anderson filmi : İncelikle işlenmiş karakterlerin esirgenmeden kullanıldığı, esprili, hızlı bir film. Yılların eskitemeyeceği ve her seferinde güldürecek filmlerden.

Bir ara denk gelin derim. 

Dabba (Sefer Tası)

1- karakterlerini çok iyi anlatan bir film. her birinin geçmişi, şimdisi o kadar detaylı işlendi ki çaktırmadan; shaikh'in yetimliğini, yüzünü görmediğimiz "antii"nin hikayesini dahi biliyoruz. bence bu da filmi inanılmaz zengin kılıyor.


2-sıcacık bir hikaye. günümüz bilgisayar dünyasında, küçük tesadüflerle tanışıp mektuplaşma fikri insanda bir umut uyandırıyor. her zaman anlaşacak, uyuşacak birini bulabilme umudu. hayata bağlanma sebebi yaratacak biriyle tanışma umudu. (romantik mode on)

3- harvard tarafından incelenen ve bilgisayar sistemleri ile bile yapılamayacak bir yemek dağıtım ağını izlemek bile insanı şaşkına çeviriyor.

bence senenin iyi filmlerinden biri olduğu şimdiden belli. izleyip de iyi değil deneceğini sanmıyorum (ahmet'i tenzih ederim. o hiç bir şeyi beğenmiyor)

Not: Filmin yönetmeni  Ritesh Batra'nın ilk uzun metrajlı filmi bu. Sırf bu yüzden bile kıymeti artıyor.

Begin Again

Once'ın yönetmeni John Carney'den Mark Ruffolove Keira Knigthly'li güzel film.


Sevgilisi ünlü bir şarkıcı oluverince kendini Amerikda bulan Gretta (Knightley) ilk zamanlarını keyifle geçirirken şöhreti kaldıramayan sevgilisinin kendini aldatmasıyla amerikada yalnız bulmuşken, kayıplara karışmış ve hiç bir şey üretmeyen yapımcı Dan (Ruffalo) ile tanışır ve kendi albümleriniyapmaya karar verirler.

Film yine değişik yerlerde değişik şarkılar yapma sürecini aktarıyor. Once'a bayağa benziyor aslında. 
Bence izlemesi keyifli ve güzel bir film. Kış ayları da geldi. Evde zaman geçirmek isteyenlere.

Honeymoon

Yuh lann!!!


Kötü film çekilir de bu kadar mı kötü olur. Tamam korku filmlerinden çok bir şey beklemiyorum ama filmin ikinci yarısını komple at çöpe gitsin be arkadaş. Hem de iyi olabilir mi derken.

Gereksiz. Zaman harcamayın derim. Sundance'te seyirci ödülü almış olması sizi kandırmasın.


26 Ekim 2014

Starred Up

İsmine bakınca sokak dansçılarını anlatan filmler geliyor olaiblir ama bu tam tersi. 



Hapishaneye giren Eric Love isyankar tavrını nedendir ilk andan itibaren herkese hissettiriyor. Hem de iliklerine kadar. Ya da kasıklarına.

Anne babasız büyümüş ve sonunda babasının da yattığı hapishaneye düşen Eric'in hayatındaki tek sevgi sözcüğü soyadında geçmektedir ve o da nadiren bahsi geçen bir kelimedir. Zaten kelime olmaktan da öteye gitmez.

Kendi varlığını babası başta olmak üzere herkese ispatlamaktan başka kaygısı olmayan Eric Love kendini ıslah etmeye çalışan psikolog üzerinden de bazı sosyal göndermeler yapıyor.

Bence gayet iyi film. Hapishane filmleri genelede sevilir ama bu film anlatımı güzel ve sert. Acımasızca ekrana aktarıyor duyguları. Becerdiğinde ingilizler sert filmler çekme konusunda hala en iyiler bence.

İzlenilesi.

Chef

Zathura ve Iron Man serisini çeken adamdan böylesine hayatın içinden bir film görmek enteresan. Gayet sıcak, akıcı ve merak uyandıran film. Hatta yol filmi. Ve baba oğul hikayesi. Bence izlenesi bir film.Hatta sıfırdan başlama hikayesi.


Kaçırmayın.
Kesin izleyin.

9/10

Draft Day

Kızlar bu filmden uzak durun.
Spor sevmeyenler uzak dursun. 
Amerikan profesyonel spor liglerini bilmeyenler uzak dursun.
Kevin Costner'i sevmeyeneler uzak dursun.

Lan izletecek adam kalmadı iyi mi?

Bunlardan biriyseniz uzak kalmanız lazım bu filmden. zira hiç bir şey anlamayabilir ve 2 saatinizi çöpe atabilirsiniz.

Konusu özetle : Lig öncesi transfer döneminin (trade) son günü gelmiş, çetmıştır ve babasının ölümüyle takımın başına geçen Kevin bir şeyler yapmalıdır. Yeni oyuncular alıp eskileri ayarlaması ve mükemmel bir takıma ihtiyacı vardır. Bunun için son gününde başından geçenler ise özel hayatıyle profesyonel yaşamın karmaşası şeklinde vuku bulur.


The Selfish Giant

İngiliz filmleri iyidir, İngiliz çocuklarının hayatından kesit aktaran filmler daha iyidir.


İngiliz kadın yönetmen Clio Barnard'ın ilk uzun metrajlı filmi The Selfish Giant ve beklenmedik şekilde başarılı. Yani buna benzer şekilde çocukları anlatan ingilizler oldu. Ken Loach'ın Kes'i ilk akla gelen. This is England günümüz versiyonu. Ama The Selfish Giant diğerlerine pek de benzemeye çalışmadan hikayesini anlatıyor. 

Kadın yönetmenin en önemli etkisi siyasi olgulardan uzak olarak duygusallık oranını yüksek tutması olabilir. Bu filme eksi puan kazandırmıyor ama. 

İzlenilesi.  

Edge of Tomorrow

 Bir Tom Cruise bilimkurgusu daha.


Ne istiyorlar bu Tom Cruise'dan anlamış değilim. Nasıl bilimkurgular bekleniyor acaba kendisinden? Ne yapsa yaranamıyor ki sınıfı aktörler içinde en düzgün filmlerde oynayan adamlardan biri. 

Bu film tabi ki pek çok benzeri olan bir senaryoya sahip. İlk akla gelen Source Code mesela. Ama yine de tutarlı ve merakla gideb bir film. Yahu sonuçta Fassbinder filmi izlemiyoruz beklentilerini film düzeyinde tutunca sıkılmadan izlenebilir.




  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP