'en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan'
20 Kasım 2014
The Grand Budapest Hotel
Gönderen Porco Rosso zaman: 21:48 0 yorum
Etiketler: 2014, 9/10, wes anderson
Lone Survivor
öncelikle vıcık vıcık bir amerikan kahramanlık hikayesi oluşuyla insanda nefret hissi yaratıyor.
bir de geride bir tek kişi kalmışken diğer karakterler ve olaylarla ilgili anlatılan hikayelere hiç inanmıyorum. tek başına sağ kalan hepsini kahramanlaştırıp kendini de en üstüne koyuyor.
gereksiz filmlerden kesinlikle. zaman kaybı.
Guardians of The Galaxy
Otostopçunun Galaksi Rehberi ile Star Wars'un karışımı olmuş. Yer yer Serenity serpilmiş. Ve güzel bir film ortaya çıkmış.
Öncelikle inanılmaz keyifli. Özellikle Rocket karakteri çok keyifli. Ama her karakter bu eğlenceli olma durumuna katkı sağlıyor.
Evet karakterler bile Star Wars çakması. Han Solo benzeri kaptan, Chewbamba bezeri ağaç, RsD2 ile C3PO karşımı bir rakun ve prensesi ve gezegenlerdeki ırk çeşitliliğine kadar aynı. Death Star bilenem var.Yine de film yeni bir solukla anlatıyor her şeyi. Çok büyük dertleri olmadan, zorlamadan. Haliyle bu da Star Wars 7'den daha iyiymiş hissi veriyor. Çünkü 7. film zorlama olacak gibi.
Bence keyifle izleyenecek bir film. Kçarımayın.
Gönderen Porco Rosso zaman: 11:20 0 yorum
Etiketler: 2014, 8/10, amerika, bilim kurgu, Guardians of The Galaxy, hollywood, star wars
17 Kasım 2014
If I Stay (Eğer Yaşarsam)
Allah bu filmi çekeni de bir sebepten benim izlemem için önüme koyanın da belasını versin.
Çok sert yazdığımı düşünen varsa hiç bir daha konuşmayalım. Çocuğum sevse evlatlıktan reddederim valla.
Aynı hissiyatı bana The Lovely Bones da hissettirmişti. Ölen kızın arafta kalması hikayeleri. Tabi ki ergen kıxlara ailesini evdirmek için iyi ders veriyor olabilir ama filmin sinematik olarak tam bir felaket olduğunu düşünüyorum.
Filmin karışık kurgusunu çıkarırsak hikaye şu; süper eğlenceli ailenin çelloya ömrünü adamış gıcık kezban kızları bir oğlanla ilişkiyaşar bir yandan da üniversitede müzik okumak için çabalar sonra kaza geçirirler ve tüm aile ertleri ölür. Ruhu bedeninden ayrılıp hastanede dolanan kız yaşasam mı ölsem mi diye bocalar.
Lan bu ne.
Filmin adıyla bile uyuşmuyor. Eğer yaşarsam denilen filmde yaşarsa neyle karşılacağına dair hiç bir şey yok. Kız oyuncu chloë grace moretz bence tam bir takoz. böyle oynamamak donukluk görmedim. ayrıca canlandırdığı karakter tam bir kezban. Oğlanla ilişkisi ailesiyle ilişkisi tam mal işi.
Çok sinirliyim uzun zamandır bu kadar kötü film izleyip zamanımın boşa gittiğini hissetmedim.
Tek iyi sayılan yanı müzikleriydi.
İzlemeyin efendim.
3/10
13 Kasım 2014
Her
Yönetmen Spike Jonze başrollerde Joaquin Phoenix
Yılın en iyi 10 filmi arasına girer. ama hangi yılın? aşkım. başka yazarlarla mı konuşuyorsun? aşkım? ne aynı anda 641 yazarla mı ilgileniyorsun? oh nooo!
Geyiği bırakalım da dürüst olalım. gerçekten çok iyi film. Spike Jonze günümüz ilişkilerinin gittiği yeri yakalmış ve Joaquin Phoenix oyunculuğuyla filmi üst seviyeye taşımış. Lars and the Real Girl ile çok benzeşiyor film bence. Her ikisi de güzel. Biri günümüz taşrasında geçerken diğeri gelecek şehrinde ilişkiler ilüzyonunu anlatıyor.
Gönderen Porco Rosso zaman: 13:21 0 yorum
Etiketler: 2014, 8/10, amerika, joaquin pheonix, spike jonze
12 Kasım 2014
Two Days One Night
09 Kasım 2014
How to train your dragon 2
Bu filmin ilkini çok seven biri olarak ikincisi geliyor diye okuyunca sevinip üzülmek konusunda kararsız kaldım. Bu kararsızlık filmin ilk yarısında olumsuzken ikinci yarı da tekrar olumluya döndü.
Bence yıllar sonra bile geriye dönüp izlenecek bir seri haline gelebilir How To Train Your Dragon. Ben çok seviyorum. İlkiyle ilgili de bir şeyler yazmıştım.
Hatta 2010'un en iyileri listesine yedekten girmiş.
Bu sefer 2014 için en iyilere gireceğini sanmam (2014 filmleri çok iyi olduğu için değil tabi. bu ilki kadar başarılı olmadığından).
03 Kasım 2014
inside llewyn davis
löyn gibi ne çok arkadaşımız olmuştur (belki de öyle dönemlerimiz
olmuştur). savrulup duran ve yolunu bulamayan. bu yüzden filmi
karakterin içine girebilmesi ve tanıdık hissettirebilmesi insanı
etkiliyor.
daha önce my name is joe için yazmıştım. löyn de öyle : hayatta hiç yanlış yapmadan nasıl çuvallanacağını gösteren film'lerden.
Jeune et Jolie
buna benzer çok film izledik fransadan çıkan.
bence ozon'un iyi
filmlerinden biri değil.
The Spectacular Now
artık o filmdeki karakterler kadar genç olmasam da davranışları ve tutarlılıklarını hissetmek hala mümkün. Hissettirebilmesi başarısı yani yoksa bende iş yok :)
Bence 2013'ün iyi amerikan bağımsızı filmlerinden biri olarak short term 12 ile üst sıralarda. Ama ben 2014 listesine alıyorum.
izleyin izlettirin efendim.
8/10
Boyhood
Gerçekten bir çocuğun 6 yaşından 18 yaşına kadar olan hikayesini daha sade, olgun ve gerçekçi anlatamazdı kimse. Zaten aynı çocukla 12 yıl film çekerek yaparsan bu sonuca ulaşmaya kafayı takmışsındır demektir.
Linklater gerçekten sağlam ilerleyen, diyalogları karakterleri sindirerek veren bir film çekmeyi becermiş. Aynı kadroyu yıllarca bir araya getirip filmi devam ettirmek de inanılmaz güzel. Buna diyaloglarıyla zenginleştirdiği alt metinler de eklenince oldukça güzel bir şey çıkmış.
Filmde dikkatimi çeken şey : kız çocuğunun ilk halinden itibaren sürekli bir değişim içinde olmasına rağmen erkek çocuğu neredeyse hiç değişmiyor ve hep aynı karakterde kalıyor. Bunu görmek bile keyifli.
Gönderen Porco Rosso zaman: 16:12 1 yorum
Etiketler: 2014, 9/10, amerika, bağımsız, ethan hawke, richard linklater
Saving Mr.Banks
dünyaca ünlü bir karakter yaratan huysuz kadın yazarımız mary poppins'i filmleştirmeye çalışan walt disney'e karşı herkes sempatiyle yaklaşmış sanki tanıyormuş gibi.
bence sıkıcı ve gereksiz bir film. izlemeyince bir şey kaybetmeyeceğine göre sııntı yok. İlk satırla son tutmadı gerçi :)
Coherence
Filmi izlerken yer yer gerildik, yer yer bilim kurgusal, yer yer sosyolojik şeylere değindirdi ve takip ettirdi kendi. Bence sırf bu yüzden (sıkılmadan izlettirmesiyle) bile başarılı denebilir.
Bazı teoriler ve açıklamalar bilmeyenler için çok havada kalıyor.
Bir de en güzel evi bulup onun içine girip orayı da bok etmek böyle bir şey. yani film diyor ki kendi bokunuz da boğulun efendiler. yoksa zaten yine kendi bokunuzda boğulacaksınız.
Not: Bir kaç ay sonra düşününce beğenimin arttığını söyleyebilirim.
Rushmore
Bu Wes Anderson karışık aklın izlerini taşıyor bence. Böyle senaryolar yazmak ve karakterler yaratmak gerçekten mantıklı insan işi değil.
Rushmore zaten yıllardır herkesçe başyapıtlar, en iyi komediler listelerine de giren bir film. Fırsat bulup izlemek nasip oldu nihayet. Kalabalık izlediğim için de ayrıca keyifli geldi belki. Ama yine aynı yorumları yapacağımız bir Wes Anderson filmi : İncelikle işlenmiş karakterlerin esirgenmeden kullanıldığı, esprili, hızlı bir film. Yılların eskitemeyeceği ve her seferinde güldürecek filmlerden.
Bir ara denk gelin derim.
Gönderen Porco Rosso zaman: 15:30 0 yorum
Etiketler: 1998, 2014, 9/10, amerika, jason shwartzman, komedi, wes anderson
Dabba (Sefer Tası)
1- karakterlerini çok iyi anlatan bir film. her birinin geçmişi, şimdisi
o kadar detaylı işlendi ki çaktırmadan; shaikh'in yetimliğini, yüzünü
görmediğimiz "antii"nin hikayesini dahi biliyoruz. bence bu da filmi
inanılmaz zengin kılıyor.
2-sıcacık bir hikaye. günümüz bilgisayar dünyasında, küçük tesadüflerle tanışıp mektuplaşma fikri insanda bir umut uyandırıyor. her zaman anlaşacak, uyuşacak birini bulabilme umudu. hayata bağlanma sebebi yaratacak biriyle tanışma umudu. (romantik mode on)
3- harvard tarafından incelenen ve bilgisayar sistemleri ile bile yapılamayacak bir yemek dağıtım ağını izlemek bile insanı şaşkına çeviriyor.
bence senenin iyi filmlerinden biri olduğu şimdiden belli. izleyip de iyi değil deneceğini sanmıyorum (ahmet'i tenzih ederim. o hiç bir şeyi beğenmiyor)
Not: Filmin yönetmeni Ritesh Batra'nın ilk uzun metrajlı filmi bu. Sırf bu yüzden bile kıymeti artıyor.
Begin Again
Sevgilisi ünlü bir şarkıcı oluverince kendini Amerikda bulan Gretta (Knightley) ilk zamanlarını keyifle geçirirken şöhreti kaldıramayan sevgilisinin kendini aldatmasıyla amerikada yalnız bulmuşken, kayıplara karışmış ve hiç bir şey üretmeyen yapımcı Dan (Ruffalo) ile tanışır ve kendi albümleriniyapmaya karar verirler.
Film yine değişik yerlerde değişik şarkılar yapma sürecini aktarıyor. Once'a bayağa benziyor aslında.
Bence izlemesi keyifli ve güzel bir film. Kış ayları da geldi. Evde zaman geçirmek isteyenlere.
Honeymoon
Kötü film çekilir de bu kadar mı kötü olur. Tamam korku filmlerinden çok bir şey beklemiyorum ama filmin ikinci yarısını komple at çöpe gitsin be arkadaş. Hem de iyi olabilir mi derken.
Gereksiz. Zaman harcamayın derim. Sundance'te seyirci ödülü almış olması sizi kandırmasın.
26 Ekim 2014
Starred Up
Hapishaneye giren Eric Love isyankar tavrını nedendir ilk andan itibaren herkese hissettiriyor. Hem de iliklerine kadar. Ya da kasıklarına.
Anne babasız büyümüş ve sonunda babasının da yattığı hapishaneye düşen Eric'in hayatındaki tek sevgi sözcüğü soyadında geçmektedir ve o da nadiren bahsi geçen bir kelimedir. Zaten kelime olmaktan da öteye gitmez.
Kendi varlığını babası başta olmak üzere herkese ispatlamaktan başka kaygısı olmayan Eric Love kendini ıslah etmeye çalışan psikolog üzerinden de bazı sosyal göndermeler yapıyor.
Bence gayet iyi film. Hapishane filmleri genelede sevilir ama bu film anlatımı güzel ve sert. Acımasızca ekrana aktarıyor duyguları. Becerdiğinde ingilizler sert filmler çekme konusunda hala en iyiler bence.
İzlenilesi.
Chef
Zathura ve Iron Man serisini çeken adamdan böylesine hayatın içinden bir
film görmek enteresan. Gayet sıcak, akıcı ve merak uyandıran film. Hatta yol filmi. Ve baba oğul hikayesi. Bence izlenesi bir film.Hatta sıfırdan başlama hikayesi.
Kaçırmayın.
Kesin izleyin.
9/10
Draft Day
Kızlar bu filmden uzak durun.
Spor sevmeyenler uzak dursun.
Amerikan profesyonel spor liglerini bilmeyenler uzak dursun.
Kevin Costner'i sevmeyeneler uzak dursun.
Lan izletecek adam kalmadı iyi mi?
Bunlardan biriyseniz uzak kalmanız lazım bu filmden. zira hiç bir şey anlamayabilir ve 2 saatinizi çöpe atabilirsiniz.
Konusu özetle : Lig öncesi transfer döneminin (trade) son günü gelmiş, çetmıştır ve babasının ölümüyle takımın başına geçen Kevin bir şeyler yapmalıdır. Yeni oyuncular alıp eskileri ayarlaması ve mükemmel bir takıma ihtiyacı vardır. Bunun için son gününde başından geçenler ise özel hayatıyle profesyonel yaşamın karmaşası şeklinde vuku bulur.
The Selfish Giant
İngiliz filmleri iyidir, İngiliz çocuklarının hayatından kesit aktaran filmler daha iyidir.
İngiliz kadın yönetmen Clio Barnard'ın ilk uzun metrajlı filmi The Selfish Giant ve beklenmedik şekilde başarılı. Yani buna benzer şekilde çocukları anlatan ingilizler oldu. Ken Loach'ın Kes'i ilk akla gelen. This is England günümüz versiyonu. Ama The Selfish Giant diğerlerine pek de benzemeye çalışmadan hikayesini anlatıyor.
Kadın yönetmenin en önemli etkisi siyasi olgulardan uzak olarak duygusallık oranını yüksek tutması olabilir. Bu filme eksi puan kazandırmıyor ama.
İzlenilesi.
Edge of Tomorrow
17 Eylül 2014
Tamam mıyız?
Yorumları okuyunca şaşkınlıkla döndüm tekrar açtım filmi; bahsedilenle izlediğim aynı film miydi diye ve maalesef aynı filmi izleyip bambaşka şeyler hissetmiş anlamışız. Tabi ki mümkün ama bu filmin ne hissettirdiğini falan geçiyorum: bu film kötü be hacı. Bayağa ie yaramaz. Hem de Çağan Irmak'a falan tamamen nötr biri olarak söylüyorum, filmi tek başına değerlendiriyorum.
Yani gay bi arkadaş ve sakat bir arkadaş toplumdan soyutlanmışlar (ya da toplum onları itmiş). Ötekiler yani. İkisi de ölmek istiyor. Biri içerek ve boşvererek diğeri başkası aracılığıyla. İkisi de beceremeyip mutluluğa kanat açıyor. Ne kadar duygusal ve güzel bir hikaye.
Ama bunların hepsi sıkıcılığı engellemiyor, üstelik ne ben ne hamile eşim ağlamadık bile (kriter addedenler var diye belirtiyorum)
14 Eylül 2014
The Fault in Our Stars
Ağlak olsa aman ne ağlak deriz framalara, bunda da aman ne yüzeysel olmuş hisler aktarılamamış; ağlamadık bile diyerek beğenmedim.
İnsanoğlu böyle işte, ağlayınca ağlattı gereksiz, ağlatamayınca da duyguları iletemedi. Ama bu filmde ben gerçekten bir şeyleri hissedemedim. Gerçekçi bulmadım. Imdb puanını falan gerçekten anlayamıyorum.
(Bu anlamama tabi ki artık filmlere konsantre olunamayan dönem ve aptallaşma dönemiyle birlikte artmış durumda. İzlediklerimi ne kadar doğru yorumlayabildiğim muamma.)
7/10
(Sırf duygusal yoğunluğunu sevenler afaroz etmesin diye 7 veriyorum).
A Million Ways to Die in the West
Filmin yer yer komik olduğu zamanlar var tabi ama genel anlamda sıkıcı olduğunu düşünüyorum. Yani fragman izleyip "aa ne güzel komik, izleyelim" deyince biraz pişmanlık yaratır haberiniz olsun.
Vahşi Batı'da insanların alakalı alakasız ölümlerini geri plana alıp farklı pasif bir karakterin hayat mücadelesini anlatıyor. Belki aradaki komik anlarda zamansız yersiz insanların öldüğü anlar. Ama ülkemizde zaten alakasız yersiz ölümlerle karşılaşınca filmin o kısmı da bizim için fazla eğlenceli olmaktan çıkıyor.
Filmin tek artısı güzel Charlize Theron.
6/10
22 Ağustos 2014
The World's End
Eğlenceli bir film. Yine uzaylılar kıyamet alametleri ve geçmişten gelen arkadaşlıkların sorgulanması durumları var.
İzlenesi film. İngizli komedisi hep iyidir zaten.
8/10
21 Ağustos 2014
Locke
locke binadan bahsettiği şu kısımda aslında kendine kurmuş olduğu iş-evlilik-vs. hayatından bahseder:
" çünkü binam tamamlandığında,
55 katlı olacak.
2.223.000 ton ağırlığında olacak.
tamam mı? binam su seviyesini
değiştirecek ve graniti sıkıştıracak.
30 kilometre öteden görülebilecek.
gün batımında muhtemelen
1,5 kilometre uzunluğunda gölgesi olacak.
eğer binamın temelinin
betonu doğru olmazsa...
...bir santim bile kayarsa,
çatlaklar oluşur.
anladın mı? eğer çatlaklar oluşursa,
zaman geçtikçe büyürler, değil mi?
- ve tüm bina yıkılır.
bir hata yaparsan,
küçücük bir hata yaparsan donal...
...tüm dünya başının üzerine yıkılır."
ve işte bir küçük çatlak büyür, özene bezene kurduğun on numara yaşamınıı yerle bir eder.
eşinin de birkaç kez belirttiği gibi:
" bir kezle hiç arasındaki fark her şeydir."
Buried'dan daha geniş bir alanı olsa da plakası Adi-x-os olan bir arabanın içinde hayatının değişmine tanıklk eden adamın hikayesi.
8/10
15 Ocak 2014
2014'ün Beklenen Filmleri - II
Bu liste ilk defa duyulan ve 2014 içinde vizyona girmesi beklenen filmleri. Bakalım bunlardan ne kadarını izleyebileceğiz.
Bilinmesi Gerekenler: Ryan Gosling'in hem yazıp hem yönettiği filmde başrolleri Christina Hendricks, Matt Smith, Saoirse Ronan, Eva Mendes paylaşıyor. Filmin cinsellik sahnelerinin çok olduğu söylenmekte. Refn birlikteliği sonrası bu filmin o dozda olduğunu düşünmekteyim.
Bilinmesi Gerekenler : Richard Linklater yçnetiyor ve Ethan Hawke ve Patricia Arquette var. Film değişik olacak deniyor. Zira 2001'den beri oyuncularla her yil bulusarak cektigi film, "cocugun" kucuklugunden universiteye girmesine kadar gecen 12 yillik zaman diliminde bosanmis annesi ve babasiyla olan iliskilerini yalanci-belgesel seklinde anlatacakmis
Sinopsis: Eski fahişe yeni Broadway aktrisi oyunun yazar ve yönetmeniyle ilişkiye başlarsa.
Bilinmesi Gerekenler: "The Last Picture Show" ve "Paper Moon" gibi filmlerin yönetmeni Peter Bogdanovich 13 yıl sonra tekrar film çekiyor. Wes Anderson ve Noah Baumbach yapımcı koltuğunda. Owen Wilson, Jennifer Aniston, Rhys Ifans başrollerde. 2015'e sarkma ihtimali var diyorlar.
Bilinmesi Gerekenler: Robert Rodriguez yönetiyor. Jessica Alba, Jaime King, ve Bruce Willis kadrosuna Josh Brolin, Joseph Gordon-Levitt ve Juno Temple ekleniyor. Ağustosta Vizyonda.
Gönderen Porco Rosso zaman: 16:03 0 yorum
Etiketler: 2014, 2014'ün beklenen filmleri, 2014ün en iyi filmleri, gone girl, interstellar, liste