ken loach etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ken loach etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2012

The Angel's Share

Meleklerin payı 


Ken Loach kadar işçilerin payını veren bir adam daha var mı acaba? Öyle sıradan hikayeler anlatıyor ki sevmemek mümkün değil. Öyle babacan anlatıyor ki empati kurmamak şüphe uyandırır.

Paul Levarty ile ortalığı da insanlara olan inancı da bitmemiş bu adamın. Açıkcası önceki filmi Route Irish ile şiddete bu kadar yaklaşması (haklı olsa bile) bir an "lan noluyor dedirtse de bu filmiyle yine sıcak iç ısıtan yıllandıkça güzelleşen bir viski gibi olduğunu ispatladı.

Robby başı beladan kurtulmayan (daha doğrusu kendini beladan korumak konusunda sıkıntıları olan) bir gençtir. Son vukuatı sonucu kamu hizmeti cezası alır. Burada Harry kendisinin elinden tutar ve onu viskiyle tanıştırır. Viski Robby'nin hayatını değiştirecektir. Şişelerin peşinden koşturuacak ama karısı ve doğacak çocuğu için güzel bir hayat için çabalayacaktır.

Açıkcası filmin aksayan net bölümleri var. Ama film o kadar sevgi dolu ki her şeyi boşvermek mümkün.


18 Haziran 2011

Kes



Not : Yazının tamamı için üstteki metine tıklayın.

17 Haziran 2011

Route Irish

"hayal kırıklığı değil öfke hissedin"


Irak Savaşının artık oturma odamızda olduğunu söyleyen yönetmen dünyanın her yerindeki ezilmiş tarafa eğilmeye devam ediyor. Daha önce İspanya iç savaşı ve Meksikalı göçmenleri konu olmuştu. Şimdi de ırak ve büyük şirketlerin para uğruna hayatları hiçe sayışını konu alıyor büyük usta.




Fergus kendisiyle birlikte Irak'a götürdüğü arkadaşının ölümünün ardından "yanlış zamanda yanlış yerde" olduğuna inanmaz ve araştırınca büyük şirketler ve insanlıktan nasibini almamış insanların hesabını kesmeye karar verir.




Film gerek kurgusu gerek hareket oranının yüksekliği ile farklı bir Loach filmi. Eleştiri dozu ise çoğundan yüksek. Ama klişeleri yıkan yapısı ile gönülleri fethediyor. Kendi ipini kendi çekecek kadar cesur adamların hikayesi.




Not: filmde tek dikkat çeken şey; Loach için fazla ölümün olması hatta bazı ölümleri bizim isteyecek hale gelmemiz ve bunların rasyonelleşmesi.









15 Haziran 2011

My Name is Joe



joe tipik bir erkek. kaybetmeye mahkum olanlardan. o yüzden de bizden zaten. hayatında gerçek hatalar yapamasa da doğrulara ulaşamayan biri joe. çünkü kendini düşünmeyen biri.
kendini düşünmezsen kendi doğrularına ulaşamazsın joe.
hey joe! o kadınla ne yapıyorsun?
hey joe! o çocukla ne işin var?!
hey joe! gitmen gerek hemen!!
tek başına!!

8,5/10

03 Aralık 2009

Haberler

Ne zamandır haberlere bakmıyorum. Bir göz gezdirince önemli şeyler var göze çarpan.
Başlıklar şöyle :

The Road'un yönetmeni Nick Cave'in senaryosunu çekiyor, oyuncular da Shia LeBouf, Ryan Gossling ve Amy Adams var. Adı The Promised Land.

Hillcoat The Proposition'da da Nick Cave ile çalışmıştı. En az onun kadar iyi bir film olsa bana yeter.




Ken Loach yeni filminin çekimlerine başladı. Route Irısh. Bu bir Irak savaşı filmi ve Bağdattaki "yeşil bölge" ile havaalanı arasındaki yolun adı.
Zombieland'in ikinci filmi gelecekmiş ve o da 3d olacakmış. Birinci film 3d boyutlu olsaydı ne değişecekti ki. Tabi ki eğlence faktörü bir nebze artacaktı da bu da filmi daha iyi kılmayacak ki.



Wong Kar Wai aralık ayında "The Grand Master" filminin çekimlerine başlıyor. Başrollerde Tony Leung ve Zhang Ziyi var.
Daha önce bahsetmiştim. Ip Man'ın hayat hikayesini anlatıyor.



Animal Collective deneysel bir film yapıyor. Tabi müzikleriyle.
Michel Gondry ise MC Paul Barman'ın yeni albümünün Divorce şarkısına klip çekecek. Biz de izleyecez tabi.

Moon ile gönülleri fetheden Duncon Jones Ben Ripley'in kitabından Source Code adlı yine bir bilimkurgu çekiyor. Referanslar bu kez Matrix, Groundhog Day ve Deja Vu. Enterasan referanslarla iyi bilimkurgu çekmesini bekliyoruz.

  • Kitano yeni filminin çekimlerine başlayacak. Yine Tokyo, yine mafya var. Ve tabi senaryo başrol ve yönetmen de kitano.
  • Bronson ile oyunculuk dersi veren Tom Hardy Mad MAx'ın yeni versiyonunda yer alabilirmiş.
  • Fatih Akin Isviçredeki minare yasagi nedeniyle; Soul Kitchen'in 16 Aralik'ta Isviçre'de yapilacak olan galasina katilmayacagini açikladi.
  • Paul Greengras Bourne serisinin 4. filmine yokum demiş. En azından şimdilik.

23 Kasım 2009

Taraftar olmak mı?
baba olmak mı?
işçi olmak mı?
aşık olmak mı?
eric olmak mı?
hangisi zor.

Hayat çok yönlü (interdisipliner) (aynı zamanda "lineer" de sakallis)
Loach ise bunu anlaşılır kılmanın yollarını arıyor. Aslında arıyor demek hata olur. Bunun sırrını çözmüş.Sadelik ve gerçeklik göstersi bu. İronik olan tek şey sadeliğin bizleri büyüleyebiliyor olması.

Looking for Eric bu yılın en iyleri listesine girecek. Bunu açık gönüllülükle söyleyebilirim. Loach Kiewsloski'ye olan saygısını çektiği her filmle göstermeye de devam ediyor. Bize, sinemaya ve işçilere olan saygısının ne kadar üst düzeyde olduğu
aşikar.

Loach bu filmiyle aileyi bir araya getiren, işçileri bir arada tutan şeyi ve insanın kendini bulmasına değiniyor. Bunları tabi ki futbol , aşk ve işçi sınıfı üzerinden anlatıyor. Evet bu adam hep böyle yapıyor bunu. Ama asla sakil durmuyor. 6 tanesini izlediğimiz "Kötülük Çiçeğini" tekrar önümüze sermiyor. Mutlaka onun formunu değiştiriyor. Üstelik bunu yaparken "form","sakil", "inter ve lineer" gibi ağdalı
kelimeler de seçmiyor.

LooKING for ERIC, farklı bir film. Aynı eric cantona'nın farklı olması gibi. İngilterede Fransız olmak gibi. Kendi filmini çektirecek kadar kendinden emin, belki küstah Cantona. Bir fikrim var diyor ve en doğru adama, kendisinin de adam(!) olduğu topraklara gidiyor. Ve gönül rahatlığıyla kendini Loach'a bırakıyor.

Herşeyden yorulmuş ve yıllardır saplandığı depresyondan bir türlü kurtulamayan Eric, bir cigara tüttürür ve odasında gerçek boyda afişi olan Eric Cantona'yla konuşmaya başlar. Cantona ona bolca Fransızca atasözü söyler, Eric'in bildiği şeyleri tekrar söyler ve onun hayatında değişiklikler yaratır. Kendini düşünmez, belki varolmadığından belki de gerçekten pas vermeyi, birine yardım etmeyi daha çok sevdiğinden. Ama sönük bir hayata sahip Eric'e çok güzel bir asist yapar. Her ikisi de mutlu olacaktır şüphesiz.

Eric'in etrafında iyi insanlar vardır ama. Bunu gözden kaçırmamak gerekir. Reklamsız forma giyip FC United'ı tutan taraftarlar, herşeyi kitaptan öğrense de dostları için elinden gelen herşeyi yapan bir şef vesilahlı adamlara karşı bile birlik olunca herşeyi becerebileceğini bilen bolca iyi arkadaş (işçi) ve yılların acısını göz
ardı etmeye meğilli ve anlayışılı bir eski eş. Zaten bu nedenledir Eric'in gerçek derdi bir anda sadece üvey oğullarıdır. Ama ne zaman bir araya gelir birlik olursan
herşeyin üstesinden de gelirsin diyor Loach. Ya da Eric de diyor olabilir.

Bu film eric'in farklı hayatına bakmamızı da sağlıyor. Gördüğümüz, bildiğimiz ama unuttuğumuz yönleriyle Eric. Farklı olduğunu hatırlatmak için herşeyi yapan. Eric'i anlatıyor film. Eric Cantona'yı. Ben başrolde değilim diyor. Ama göz kırpıyor.

Cannes'ın en iyilerinden biri olduğu kesin. Yılın en iyilerinden de
olabilir.

Birlikte izleyecek dostlar, akrabalar ve sevgililer bulun.
Yakaları kaldırın.
El ele izleyin.

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP