22 Mart 2010

The White Ribbon

Haneke, huzursuz seyirler diler.


Basit bir hikaye : Küçük insanların olduğu bir kasaba ve onlara korkuyla güvenlik arasında bir denge oluşturmaları gerektiğini anlatan.

Birinci dünya savaşı öncesi küçük bir Alman kasabası. Ve kasabada yanlış olan şeyler. Yanlış olduğunu düşündüğümüz (belki de sadece biz düşünüyoruzdur). Bu yanlışlık ilk önce talihsiz kazalarla karşımıza çıkıyor. Doktor atının tuzak oalrak gerilmiş ipe takılmasıyla yaralanır. Sonra Baron'un ambarlarından biri yanar. Sonra kereste fabrikasında ölen bir kadınla. Ve herkes bir suçlu aramaya başlıyor. Çok iyi tanıdıkları diğer köylülerin suçlu olup olmadığını merak ediyorlar. Ve ne filmi anlatan ne biz ne de her hangi biri gerçek suçlunun (suçluların) kim olduğunu bilmiyoruz. Zaten Haneke sorunların çözümüyle ilgilenmiyor. Salt sorunu gösteriyor inceliyor. O köylüler gibi güvensiz olmamızı istiyor. Onlar gibi suçlu aramamızı önyargılı olmamaızı istiyor.

Bunu da tabi ki başarıyor. Bizim ne gördüğümüzle ilgilenmiyor. Birilerinin gerçeği arayışına odaklanıyor. Cache'ye bile benziyor bu açıdan. Oynatmadığı kameradan, olmayan hareketlerden gerilim yaratmayı hep beceriyor. Hanekenin siyah beyaz seçimi ve görüntü yönetimi olağanüstü. Renkli olması düşünülemeyecek kadar etkili kılıyor filmi.

Ama bunların merkezindeki kadın ve çocuk istismarı ve ataerkil aile yapısı zaten kimseye (öğretmen hariç) sempati kurmamızı da engelliyor. Film bu yapıyla ciddi bir Nazizm ve faşizm eleştirisi sayılabilir de. Gücü elinde tutmak için tutunulan tavırlar ve dini parayı gücü belki sevgiyi kullanmanın etkilerini gösteriyor.

Cannes'da büyük ödül alıp, oscarlarda en iyi yabancı film olarak yarıştığını hatırlatmakta fayda var.

8/10


2 yorum:

miss şizoid 23 Mart 2010 23:51  

adamın tarzı beni rahatsız etse de(amacı da bu biraz) tavsiye ettiğim yönetmenlerden.eğlenmek için izlenilmez ama izledikten birkaç gün sonra filmi düşünmek zevkli gelmeye başlıyor...

Porco Rosso 24 Mart 2010 09:07  

miss şizoid'e katılıyorum. şiddetle! tavsiye edilesi bir yönetmen hem de. sisteme düzene faşiszme burjuvaiziye yaptığı sert eleştiriler her zaman filmlerinin odağında yer alıyor. sırf bu yüzden sevilir.

hele seventh continent'i var ki! bişey diyemedim.

herkese hitap etmese de akılda iz bırakan nadir adamlardan haneke.

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP